Bolşoy’da çalışıyordum ve Hocam,  Prof. Dr. Boris Pokrovski, Sotkilava ile Otehllo rolünü altıncı kattaki sahnede çalışıyordu. Beni de yanında oturtmuştu. Aniden bana, “Al sana, Sotkilava’yı, hemşerin Kafkas delikanlısıdır. Onunla Otello’yu çalışmaya devam et”. Hocam oturdu ve beni izlemeye daldı.

Aslen Gürcü olan Zurap Sotkilava, Bolşoy Operası’nın en iyi dramatik tenor sanatçısı sayılıyordu. Yüksek tempolu güçlü sesiyle, dramatik aktör yeteneğiyle, gözleri, mimikleri ve performansıyla fevkalade güzel çalışıyordu. Birinci Perde, Otello’nun savaştan dönüşü… Hocama şöyle dedim: -Otello’yu salondan sahneye getirmeyi düşünüyorum. Yani orkestra çukuru üzerine sağ köşeye köprü koymak mümkün mü?”. Hocam önce şaşırdı ve hemen de, -Neden olmasın ki? Bu daha ilginç olacaktır. Hadi, fikirlerini aktar sanatçılar da duysunlar”, -dedi.

Prova salonunda yirmiye dek sanatçılar, asistanlar vardı. Her kes şaşırıp kalmıştı, bu nasıl olacaktır, diye. Ben kalktım ve Sotkilava’ya anlatmaya başladım: “Siz, salonun ön kısmında oturan seyircilerin arasıyla sahneye doğru okuyarak ileriye doğru adımlıyorsunuz. Zaferden dönen milli kahraman gibi, onurla, şerefle köprü üzerinde bir anlığına duruyorsunuz ve halkın tezahüratını izliyorsunuz. Sonra sahne önünde halkın önünden sahnenin sol tarafına doğru devam ediyorsunuz. Ve sahnenin tam önünde bitiriyorsunuz”, dedim. Ben konuşurken Hocam başıyla bana “devam et, aferin”, sonra sağ elinin başparmağıyla işaret etti, “Zurap, Eflatun bütün söyleyeceklerimi sana dedi. Temsil için orkestra üzerine köprü yapacağız. Öğrencim Eflatun bunu teklif ediyor, ben de teklifi kabul ediyorum”, -dedi. Yanında oturan Asistan Pankov’a:

BOLŞOY SAHNESİNDE PROVA YAPIYORDUM

-Sanat Teknik Müdürünü bul, hemen salona gelsin. Eflatun, sen devam et. Ben salonda bekleyen Sotkilava işaret ettim. Okuyarak salonun orkestra çukuruna doğru ilerledi, durup işaretimi bekledi: “Burada köprü üzerine kalkıyorsunuz ve koronun tezahüratını dinliyor, gururla adımlıyor ve seni karşılayan halkın arasına dalıyor ve hep birlikte zafer koroyu bitiriyorsunuz ve halkın içinden Dezdemona sana yaklaşıyor…

Zurap aniden heyecanla, -Hadi, Eflatun Bey, baştan alalım, lütfen”, dedi ve salona inmek için foyadan salona doğru hızla yürüdü. Piyaniste işaret ettim, önce koro kısmını çaldı ve Othello’yu sevinçle karşılayan koro müziğinde Othello seyirci salonundan orkestra çukuruna doğru yürüdü… Söylediklerini müziğin eşliğinde hareketle tekrarladı… Salondakilerin dikkati Pokrovski’deydi, bu yorumu kabul etse de eleştirilerini bekliyordum.

-Evet, dedi, Öğrencim olsa da Eflatun, iyi bir aktördür. Tiyatroda başarılı roller oynamıştır. Othello’nun salondan sahneye gelişi düşüncesi bir yorumdur. Neden olmasın? Ola bilir. Salondakiler Othello’yu salonda, yanlarında gördükleri anda coşacaklar, buna sevinecekler. Önlerinde Sotkilava gibi tanınmış Şan Ustasını ve başka ünlüleri gördüklerinde bu anı hatıra olarak da hiç zaman unutamayacaklar. Ayrıca sahne ile salonun birleşmesi olayı da önemlidir. Sahnede oyun oynuyoruz, kimin için, derseniz? Seyirciler için. Stanislavski’nin her iki stüdyosunda, Meyerhgold’un çalışmalarında da salonla seyirci salonunun birleşmesi, aktörlerin seyirciler arasından yürüyerek sahneye gelişi pek çok temsillerde izledik. Ben şahsen bu olaya sıcak bakıyorum. Othello, savaştan zaferle dönüşünü ilk seyircilerle paylaşıyor, sonra sahneye kalkıyor. Bir de bu yönden olaya bakmamız lazım. “Evet, orkestra çukuru üzerine köprü yapacağız. Levental’a söyleyin ölçüleri alsın ve atölyede yapımına başlasınlar. Sizi buna göre davet ettim”. Sanat Teknik Müdürü defterine not etti ve kalkıp gitti…

-Eflatun bey, şimdi de aynı sahneyi sevgili Pepko ile tekrar edin. –Hemen piyaniste yaklaştım, bensiz çalmamasını söyledim. Pepko’yu sahneye davet ettim. Onunla salona indim ve piyaniste işaret ettim. Koronun müziği eşliğinde onun yanında hareket ederek, tam orkestra çukuruna, şefin durduğu noktaya yakın geldik, sonra salonun sol köşesine (sahnenin sağ önüne dek geldik). Pokrovski bana eliyle “Yanıma gel” işaretini verdi. Pepko ile sahneye geldik. Pokrovski kalktı, ara verildiğini ilan etti, bana döndü: “Gidelim Eflatun, odamızda konuşalım”. Prova salonundan çıktık, asansörle ikinci kata çıktık.

USTA HOCANIN ÖĞRENCİSİNE BABA  NASİHATİ

Hocam odasına girdi ve sekreterine, “Bize iki kahve getir” dedi. Hocam bu defa masa arkasına değil, kanepeye oturdu ve karşısında da bana yer gösterdi. Tam karşısında oturdum. Kendisini dikkatle dinlemeye daldım.

-Aferin Eflatun, seni dikkatle izliyordum. Özellikle Pepko ile çalıştığında çok temkinliydin, sadece provaya odaklanmıştın. Arada yüzün de gülüyordu, bu da güzeldi. Pepko, biliyorsun, operada prime bir Hanıma evlidir ve o kadın beni Politbüroya bir zaman şikâyet etmiştir. Şimdi senin onunla prova yapman güzel oldu, güzel de her şeyi yerinde anlattın. O da senin söylediklerini aynen yaptı. Kenardan her kes senin çalışma yöntemini dikkatle izliyordu. Elbette, seni çok kıskanıyorlar, bunu görüyorum, his ediyorum, fakat bana tek kelime söylemeye cesaret edemiyorlar. Öğrencim olduğunu biliyorlar, bu da ayrı bir konu. Pepko’nun sesi yukarılarda liriktir ve Othello rolüne uygun değil. Çünkü Othello dramatik tenordur, biliyorsun. Fakat odama geldi, rica etti, denemek istiyorum, dedi. Ben de kendisine buyur dene, diye senin prova yapmanı istedim ve çok da isabetli oldu. Böylece ne Avdeyeva”ya ve başka  Asistanlara Othello provalarını vermem, sen böylece her iki sanatçı ile benim yanımda, ben olmadan da bundan böyle sakin çalışmaya devam edeceksin. -Bu arada kahvelerimiz de geldi. Ben bir yudum içtim. Hocam telefonda düğmeye bastı ve Rejisör İdaresine telefon etti: Reji İdaresi Reisi:

-Boris Aleksandroviç, buyurun, sizi dinliyorum, -dediğinde Hocam temkinle konuşuyordu: -Bundan böyle benim Öğrencim ve Asistanım Eflatun Bey, “Othello” temsilinin tüm provalarından sorumludur. Ben olmadığımda yine provalardan Neimetzade sorumlu olacaktır. Her kes onu dikkatle dinleyecektir. Söylediklerimi tüm sanat ekibine aynen söyleyin”. Karşı taraftan: “Baş üstüne, Boris Aleksandroviç, emr edersiniz, hemen yazıp tahtaya asacağız. Başka emriniz var mı? Hocam: -Hayır, sağ olun, -düğmeye yeniden bastı. Odada sakinlik hâkimdi. Kahvemizi içiyorduk:

BOLŞOY’DA KURAL FARKLIDIR…

-Bolşoy’da kural farklıdır. Başka Operalardaki gibi değil. Provalar çok disiplinli ve verimli olmalıdır. Her defasında yeni ştrikler, yeni bulgularla rolleri bezemek gerekecektir. Provalara çok hazırlıklı gel. Bak, beş asistan oturmuş, senin söylediklerini not ediyorlardı. Kolay mı, her biri yirmi, otuz yıldır Bolşoyda çalışıyorlar. Ama ben provayı sana itibar ediyorum. Çünkü senin başarılı biri olduğunu, devamlı aktarışlar yaptığını güzel de aktyor olduğunu iyi biliyorum. Onların hiç biri rejisör değiller, reji eğitimleri bile yok. Sadece buraya gel, burada dur oku, bu kadar. Sen rolleri analiz ediyorsun. Bu gün söylediğin düşünceyi hamının önünde kabul ettim. Her kes şaşırmıştı, akıllarına bile gelmez bu düşünce. Akılları yoktur ki? Fantezileri sıfır… Güzel söyledin, ben de hemen kabul ettim. Bunu bu gün tüm Bolşoy’da duyacaklar: -Eflatun söyledi Pokrovski kabul etti, diyecekler.

-Güzel, koy bilsinler ki bu düşünceyi benim Öğrencim söyledi. Çünkü biz aynı düşünüyoruz, aynı fikirleri paylaşıyoruz, sen de benim düşündüğüm alanda yorum getiriyorsun, buna da çok seviniyorum.

Tanınmış tenor Pepko (ünlü mezzosoprano Arhipova’nın eşi) da Kavaradossi ve Othello rollerini oynuyordu. Pepko’nun sesi lirik-dramatiktir ve aşağılarda lirik gibi söylüyordu. Sadece tizlerde yüksek performans sergiliyordu. Ama Zurap aşağı notalarda ve tizlerde de aynen Domingo’dan az farkla söylüyordu. Zil notaları Zurap daha büyük gerilimle, dramatik vurguyla noktalıyordu. O kadar içtenlikle, doğal yaşayarak ifade ediyordu ki, insanı dehşete salıyordu. Seyirciler onun bu feci durumunu hayranlıkla izliyordu.

Zurap her ifasında seyirci ile iç içe yaşama vüsatını yakalıyordu. Zurap sahnede adeta mucize yaratıyordu, vücuttaki tüyler dimdik oluyordu, özellikle “Tosca”da Kavaradosi ve  “Maça Kızı”nda German rollerinde. Bun lar Zurapın tarihi rolleri sayılıyordu. Son Othello rolünde ise bana göre mühür basmıştır bu role. Bolşoy’da hamı onun ifasına hayran kalıyordu. Hakiki dram aktörü gibi rolünü söyleyerek içtenlikle yaratıyordu.

Dramatik tenor gibi Zurap, dünya opera sahnelerinin yıldız şan sanatçısıydı. “La SCALA”, “Metropoliten” Operaları sahnelerinde devamlı solist sanatçı olarak aylarla seyirciler önünde alkış almıştır. Ayriyeten Paris, Tokyo, Sydney, Tiflis, Bakü, Mariinsk, Berlin, Prag, Sofiya, Londra, Metropoliten Opera sahnelerinde her hafta aralıksız davet alıyordu. Onunla çalışmak bir zevkti. Hoca onunla çalışmak imkânını bana verdi. Benim için büyük şanstı, bununla ilgili sonra yazacağım…

ZURAP DÜNYA OPERA SAHNELERİNİN YILDIZIYDI

Zurap, Otello rolünde operacı gibi değil, dram aktörü gibiydi. Rolün dâhili duygularını kademe-kademe yaşayarak yükseliyordu. Burada aktör gibi ben de ona destek oluyordum. Onu rolün dâhili duygularına itmeye, devamlı rol, karakter üzerine kendisine yeni görev verdiğimde bunları aklıyla, mantıkiyle bütünleştiriyor ve yapıyordu. Bana hep teşekkür ediyordu. Gözlerde sert, intikam alma ihtirası ve cesareti vardı onun. Tüm ruhuyla, doğal duygularıyla Dezdemona’ya darbe vurmak, onu aşağılamak hissi hâkimdi gözlerinde, davranışlarında…

Devamı vardır…

 

CEVAP VER