Dünya Türkoloji’sinde önemli isim olarak tanınan İsmayıl Gaspirali hala yaşadığı baskılı dönemlerde “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ifadesini kullanmıştır. Buradaki amacı-dünyada yaşayan bütün Türklerin bir-birlerini kolaylıkla anlamaları için ortak edebi dilin oluşması, yaratılması olmuştur. Aradan tahminen 100 yıldan fazla geçmiştir ve Türkler, bu tarihi misyonu hala da gerçekleşemedi… Bütün yaşamı Rus Ordusunda, çeşitli görevlerde, hatta Belediye Başkanı seçilse bile, devamlı Rus Şovenizminin bütün rezaletleri ile karşılaşmış İsmayıl Gaspirali’nin çabaları sonuçsuz kalmıştır.

Yaşamı boyunca şuna şahit olmuştur: -Türkler devamlı parçalanmış, zor kullanılarak Ortodoks ve Hıristiyan yapılmışlar. Bu zoraki Ruslaşmayı hazım edememiştir. Türkleri tek vücut haline getirmek, İsmayıl Gaspirali’nin tek isteği, felsefi amacı olmuştur. Sadece bunu düşündüğü ve dile getirdiğine göre önünde baş eğmeli, aziz hatırasını yâd etmeliyiz.

Evet, Gaspirali dünyadaki bütün Türk milletini parçalayarak Azeri, Kazak, Kırgız, Başkurt, Özbek, Tatar, Türkmen, Kıpçak, Hakas, Gagauz ve s… yöresel adlar takmakla Atom lavları gibi Türkleri bölmeye devam eden Rusların şovenist düşüncelerini iyi anlıyordu. Çünkü tarih boyunca hala Oğuz döneminden biz Türklere miras kalmış, Doğu’dan Batıya ve Kuzeyden Güneye kadar uzanan coğrafyadaki tüm toprakları – Türkler ellerinde bulunduruyordu. Bunu tarihi belgeler de sübut ediyor. Fakat talihsizlikten, Batı’da ve Rusya’daki siyasi çevresindeki düşmanlarımız bunu hazım edemediler. Ve zaman içinde tarih boyunca yaşadığımız dede-baba topraklarımız parsel-parsel Türklerin ellerinden alınmıştır.

Türkler-ya öldürülerek, ya basılarak, ya satılarak toprakları avuçlarından alınmıştır. Daha vahim olanı da şu ki, Türkler üzerinde baskılar artmış, Altay topraklarından Kıpçaklar kovularak sürülmüşler; evleri yurtları yakılmış, zorla tarihi topraklardan uzaklaştırılmışlar. Gaspirali, Ruslar tarafından yapılan bu adaletsizliği, bu zorbalığı ve Türklerin asimle edilmesi harekâtını gözleriyle görmüş, bizzat bu olayların akışında yaşamıştır. Kendisi de bu haksızlığın şahidi ve kurbanı olmuştur.

Çalıştığı “Tercüman” Gazetesi sayfalarında bu olayları içi yana-yana dile getiriyordu. Baskılar, işkenceler sonucunda Türklerin din değişmelerine bigâne kalamayan Gaspirali makalelerinde Rusların Türk topraklarına hâkim olmalarını da eleştiriyordu. Böylece parçalanmamanın tek yolunu, vahit Türk Dili etrafında toparlanmasında görüyordu.

TÜRK DİLİNİ SAVUNAN ENDER ŞAHSİYYET

O şöyle yazıyordu: “Milletimizin eseri olan lisanımız, edebî olarak işlenmemiş ise de, eğitime ve kaidelere uyabilecek bir dildir. Gayet nazik Tatar Türkülerinden, Nogay Cönklerinden, Kırgız ve Türkmen cırlarından anlaşılır ki, eğer dilimiz usta bulup, kelime alınıp işlenirse, şimdikine göre çok daha fazla parlak ve kullanışlı olur… Yirmi beş seneden beri dediğim, yazdığım, çalıştığım budur. Çare açmak, yol açmak, başka bir şey değildir… Türk milletinin, perakende düşüp, Sedd-i Çin’den Akdeniz’e kadar yayıldığı halde, nüfuzsuz, sessiz kaldığı lisansızlığından, yani lisan-i umumi (yani ortak dil)ye sahip olmadığından ileri gelmiştir. Bu lisanla ömrettim (yani yaşadım), bu inanışla mezara gideceğim.”

Gaspirali ile aynı fikirleri ve düşünceleri paylaşan, o zamanın katı Azerbaycan Türk milliyetçilerinden sayılan Alimerdan Topçubaşov, sahip olduğu “Hayat” Gazetesinde aynı amacın ufkunda makaleler yazıyordu. Gaspirali, Topçubaşov’a yazmış olduğu bir mektupta şöyle diyor:

“İnsanları tefrik eden üç şey vardır. Biri mesafe uzaklığı, biri din başkalığı ve biri dilsizliktir. Bundan 25 sene evvel, ahval-i-milliyetimizi mülahaza ederek zayıf başımla dertlerimize derman izlemekte gördüm ki, dinimiz, her bir ise de mesafe ile dilsizlik bizleri tefrik ediyor. Medeniye eserlerinden olan vapurlar, demiryolları ve telgraflar, sene be sene mesafelere galebe geldikleri dahi görülür, ayrılığımızın sebebi ancak “dilsizlik”, yani ebedi dilimizin olmadığı baş sebep olduğu, gün gibi ortaya çıktı”.

Gaspirali öyle bir dil arzu ediyordu ki, Altaylardaki Kıpçak’lar ve Doğu Türkistan’daki tacirler ve deve sürücüleri, Dağdaki Çoban bile anlayabilecektir.  O zaman Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuzeye bütün Türkler aynı dili konuşacaklardı. Böylece Türkler arasında sıkı işbirliği yaranacaktı, akrabalık daha da kuvvetlenecekti. Ama ne yazık ki böyle olmadı. Batılı düşmanlar Türklere karşı Ruslar ile işbirliği yaptılar ve Osmanlı İmparatorluğu dâhilinde parçalanmalar, kopmalar, düşmancılık duygularını ateşlediler. Batı ve Rusya’nın bu çalışmada işbirliği yaptığı ortadadır. Elbette, Gaspirali makalelerinde Anadolu Türklerini tenkit ediyor ve haklı olarak eleştiriyor. Çünkü Batı ve Rusya ismini kullanamıyor. Buna göre darbeyi yine Osmanlı’nın üzerine vuruyor:

“Eğer Türkler (Anadolu Türklerine işaret ediyor) dillerini biraz daha sadeleştirmiş, okumayı ve imlayı öğretecek şekilde ünlü harfleri kullanmaya başlamış olsalardı, 5-6 seneye kadar Rusya Müslümanlarıyla dilleri kesinlikle birleşmiş olurdu. Bundan doğacak faydaları izah etmeye gerek yoktur.”

TOPÇUBAŞOV-GASPİRALİ FELSEFESİNİN SAVUNUCUSUYDU

Burada Gaspirali çok önemli bir noktaya dikkatimizi çekiyor ve Anadolu Türklerinin dilde sadeleşmeye önem vermediklerini ve buna göre de Türkistan Türkleri ile aralarında dil açısından uzaklaşmalar olduğunu yürek ağrısıyla ifade ediyor. Gaspirali, dünya Türklerinin anlayabileceği ortak edebi dilinin mutlaka Osmanlı Türkçesi olduğunu biliyoruz, çünkü bu dil Osmanlı İmparatorluğu dilidir. Burada başka bir dilin olması mümkün değildi. Bütün bu çabalarına rağmen ister Anadolu’da, isterse de İstanbul, İzmir, Adana, Bursa ve başka illerde Gaspirali’nin bütün bu çabaları cevapsız kalmıştır.  Hiç kimse büyük bilim adamının gayretlerini, tüm çabalarını görmezden gelmiş, vahit, ortak edebi Türk dilinin gerçekleşmesine gayret göstermemiştir. Sadece Azerbaycan Türkleri Gaspirali’nin bu tarihi misyonunu alkışlamıştır ve Bakü’de Alimerdan Topçubaşov kendinin “Hayat” Gazetesinde Gaspirali’nin Ortak Dil konusundaki gayretlerini tarihi bir görev olarak nitelemiştir.

Fakat İstanbul ve diğer illerde Gaspirali’nin ortak Türkçe edebi dil konusu eleştirilerek ret edilmiştir. Hatta üzerine gidilerek Türk milliyetçisi damgası vurmuşlar; muhalefetin ölüm listesine almışlardı. Tam bu aşamada 15 Mart 1906 yılında “Tercüman” gazetesi, dilde birliğe karşı olan muhalefete, ayrı-ayrı lehçelerin edebi diller olarak geliştirilmesini savunan hainlere, ortak Türk dilinin gelişmesine mani olan Batı kuyruğu zevatlara şöyle cevap veriyor:

“Umumi edebi dili olmayan millet, millet sayılmıyor. Türk evlatlarından olan Turancı, Sart, Özbek, Kırgız, Kazak, Kumuk, Nogay, Azeri ve sair tayfalar, Türkçe konuştukları halde, şiveleri başkadır. Birbirlerini güçlükle anlarlar. Bu halde, birleşmeye, birliğe, bilgilerin, ilimlerin herkese duyurulmasına, terakkiye (ilerlemeye), edebiyata, dostluğa ve kaynaşmaya engeldir. Binaenaleyh, en evvel, en ziyade, hepimiz için ihtiyaç ve lüzumlu olan umumi lisan, edebi Türkçe dilidir… Bu iş pek o kadar hafif değilse de, çaresi bulunmaz müşkül de değildir. “Tercüman” Gazetesi, Bahçesaray’dan ta Kaşkara kadar okunduğu, yani anlaşıldığı, lisanen birleşmenin mümkün olduğuna büyük delildir.”

RUSLAR, TÜRKÇE’NİN YAYILMASINI İSTEMEDİLER

İster Gaspirali’nin, isterse de o denemin en yaygın “Tercüman” ve Bakü’de basılan “Hayat” Gazetelerinin tüm çabaları fayda vermemiştir. Çünkü karşılarında çeşitli Hıristiyan, Ortodoks kişilerin, masonların ve Batı’ya satılmış Türk düşmanlarının karşı durmaları Gaspirali’nin bu tarihi misyonunu gerçekleştirmesine mani olmuştur. Bu durumdan Ruslar güzel faydalandılar ve XIX yüzyılın başlarından Çarlık Rusya’sı Türklerin arasına Rus göçmenler yerleştirmeye başlamışlar. Bu durumu yazmış olduğum “UYANIŞ”(Ankara, 2007) romanımda daha detaylı anlatmaya gayret etmişimdir.

İRAN’DA-AZERBAYCAN TÜRKLERİ TRAJEDİ YAŞIYORLAR

Kitaptan bir örnek veriyim: Güney Azerbaycan illeri olan Lenkeran ve Astara, İran sınırında yerleşiyor. Burada ağırlıklı olarak beş bin yıllardan beri Azerbaycan Türkleri yaşıyorlar. Yemyeşil ormanları, sırayla uzanan Savalan Dağları ile tanınan ve mavi Hazar Denizi’nin kıyısında yerleşen bu manzaralı topraklar çok verimli olduğundan, Rus Çarı II. Nikolay bu topraklara Uzak Sibirya’nın Ural Bölgesinden Rusları, “sürgün” adı altında yerleştirmiştir. Daha sonra bu Ruslar çoğalmışlar ve Azerbaycan’da İvanovka, Alekseyevka, Puşkin gibi İlçeler, hatta İller oluşmuştur ki burada ağırlıklı Rus aileleri şimdi de yaşamaya devam ediyorlar.

Ayrıca Rusya, onlar için Rus Okulları açmıştır. Öte yandan üç milyona yakın Azerbaycan Türkleri ağırlıklı olarak Moskova, Saint Petersburg ve Ural bölgelerinde yaşmaktalar ve ana dillerinde Okulları bile yoktu. Aralıksız eleştirilerim  neticede sonuç verdi ve Rusya ivedilikle çalıştığım ve eğitim aldığım – Moskova ve Saint-Petersburg İllerinde Azerbaycan Türkçesi’nde Okullar açmaya başladı. Hala İran’ı demiyorum, orada kırk milyona yakın Azerbaycan Türkleri yaşıyordur ve ana dillerinde ne Okulları vardır, ne de Üniversiteleri?! Bu bambaşka bir trajedidir…

Gaspirali ve yandaşlarının o yıllarda ortaya attıkları – “Otak Edebi Türk Dili” gerçekleşmiş olsaydı, bu gün Altaylardan, Başkurdistan ve Nogaylardan tutmuş – Kırgızistan, Türkistan, Kazakistan Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Tataristan ve Kafkas bölgesindeki Avarlar, Kumuklar, Lezgiler bile temiz, vahit edebi Türkçesinde konuşuyor olacaktı.

Osmanlı İmparatorluğu bile tarihi bir hata yaptığını zamanında fark etmedi ve göremedi. Çünkü Saraylarda bile Hıristiyanlar, masonlar üst görevlere yükselmişlerdi ve “Ortak Edebi Türk Dili”nin oluşmasını engellemişlerdir. Bu gerçeği hepimiz biliyoruz ve bu gün bile elimizden bir şey gelmiyor.

“Umumi edebi dili olmayan millet, millet sayılmıyor. Türk evlatlarından olan Turancı, Sart, Özbek, Kırgız, Kazak, Kumuk, Nogay, Azeri ve sair tayfalar, Türkçe konuştukları halde, şiveleri başkadır. Birbirlerini güçlükle anlarlar. Bu halde, birleşmeye, birliğe, bilgilerin, ilimlerin herkese duyurulmasına, terakkiye (ilerlemeye), edebiyata, dostluğa ve kaynaşmaya engeldir. Binaenaleyh, en evvel, en ziyade, hepimiz için ihtiyaç ve lüzumlu olan umumi lisan, edebi Türkçe dilidir… Bu iş pek o kadar hafif değilse de, çaresi bulunmaz müşkül de değildir. Tercüman gazetesi, Bahçesaray’dan ta Kaşkara kadar okunduğu, yani anlaşıldığı, lisanen birleşmenin mümkün olduğuna büyük delildir.”

İster Gaspirali’nin, isterse de o denemin en yaygın “Tercüman” ve Bakü’de basılan “Hayat” Gazetelerinin tüm çabaları fayda vermemiştir. Çünkü karşılarında çeşitli Hıristiyan, Ortodoks kişilerin, masonların ve Batı’ya satılmış Türk düşmanlarının karşı durmaları Gaspirali’nin bu tarihi misyonunu gerçekleştirmesine mani olmuştur. Bu durumdan Ruslar güzel faydalandılar ve XIX yüzyılın başlarından Çarlık Rusya’sı Türklerin arasına Rus göçmenler yerleştirmeye başlamışlar. Bu durumu yazmış olduğum “UYANIŞ” romanında daha detaylı anlatmaya gayret etmişimdir…

Devamı vardır..

 

CEVAP VER