Başbakan Binali Yıldırım, AK Parti Sosyal Politikalar Başkanlığınca “Anadolu Dünya Dolu” sloganıyla Point Hotel’de düzenlenen “Göç ve Uyum Sempozyumu”nda katılımcılara hitap etti.

Türkiye’de 600 bine yakın misafir öğrencinin bulunduğunu belirten Yıldırım, 191 değişik ülkeden toplamda 3,7 milyon kişinin uluslararası koruma statüsü ile Türkiye’de ikamet ettiğine işaret etti.

Mültecilerin durup dururken Türkiye’ye gelmediğini, bir çoğunun memleketlerinden hicret etmek zorunda kaldığını anlatan Yıldırım, “Doğdukları, büyüdükleri, havasını soludukları, acı tatlı hatıralarının olduğu vatanlarından koparıldılar ve bir bilinmeze göç etmek zorunda kaldılar. Göç, hicret. Hicreti bizim kadar kimse bilmez. Hamd olsun bugün bu anlayışla yeryüzünün en merhametli, en şefkatli ülkesinin adı Türkiye’dir. Ne en gelişmiş, en zengin ülkeler ne de uluslararası kuruluşlar Türkiye kadar ihtiyaç sahiplerine, yalnızlara, kimsesizlere kucak açıyor ne de gerekli yardımı yapıyor. Gönlümüzü açtığımız mazlumlar sayesinde dünyanın en itibarlı ülkelerinin başında Türkiye var.” diye konuştu.

“İŞGAL FAALİYETLERİYLE SÜREKLİ ALAN GENİŞLETEN İSRAİL ÖDÜLLENDİRİLMİŞTİR”

İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Zirvesi’ne de değinen Yıldırım, geçen hafta ABD Başkan Donald Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan ettiği ve büyükelçiliğini buraya taşıyacağı yönündeki açıklamalarını hatırlattı.

Bu kararın, uluslararası hukuka, tarihi gerçeklere ve Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına aykırı olduğunu vurgulayan Yıldırım, “Bu kararla bölgede işgal faaliyetleriyle sürekli alan genişleten ve Filistin’de, Kudüs’te fiili durum yapan İsrail ödüllendirilmiştir. İsrail zulmü altındaki mazlum Filistin halkı ise maalesef bir kez daha cezalandırılmıştır.” dedi.

Türkiye’nin, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, bu durumu kabul etmeyeceğini ve Kudüs’ün Türkiye için kırmızı çizgi olduğunu dünyaya açık ve seçik şekilde ilan ettiğini kaydeden Yıldırım, şöyle konuştu:

“Bu karar bizim için yok hükmündedir. Daha sonra Cumhurbaşkanımız, dönem başkanı sıfatıyla İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü toplantı için davet etti. Geçtiğimiz günlerde bu konu 57 İslam ülkesinden 20 civarında devlet başkanı, başbakan, bakan düzeyinde katılımla değerlendirildi ve tarihi kararlar alındı. Bu kararların en önemlilerinden biri; bundan böyle İslam ülkeleri tarafından Doğu Kudüs Filistin’in başkenti olarak ilan edildi. Bütün ülkelere de bu kararı desteklemesi için çağrı yapıldı.”

Kararın, bölgede barış ve adaletin sağlanması için tarihi bir karar olduğunu belirten Yıldırım, “Hiç kimsenin bölge üzerinde tek taraflı, keyfi birtakım kararlar almaya hakkı da haddi de yoktur. Bu zirvede İslam dünyası en açık şekilde bunu ilan etmiştir.” dedi.

300 MİLYONA YAKIN İNSAN YANİ DÜNYA NÜFUSUNUN YÜZDE 3’Ü KENDİ ÜLKELERİ DIŞINDA YAŞIYOR

Mülteci ve sığınmacı sorununun Türkiye’nin olduğu kadar insanlığın karşı karşıya kaldığı en önemli meselelerden biri olduğuna değinen Başbakan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

“Göç olgusu ve nedenleri, sonuçları, toplumları, devletleri ve onların ortaya koyduğu politikaları ciddi şekilde belirler, etkiler. Birleşmiş Milletler verilerine göre, 300 milyona yakın insan yani dünya nüfusunun yüzde 3’ü kendi ülkeleri dışında yaşıyor. Göçmenlerin sayısı 60 milyonu aşmış. Bu ne anlama geliyor? Ülkeleri nüfuslarına göre sıralarsak, dünyanın 21. büyük ülkesi, göçmenler ülkesi. 196 ülke arasında 21. sırada göçmenler geliyor, eğer bir devlet olarak tanımlarsak böyle bir boyuta erişmiş.”

Göçmen ve mülteci sorununun artık dünyanın en önemli sosyal ve toplumsal sorunu haline geldiğine işaret eden Yıldırım, şunları söyledi:

“Buna gözümüzü kapatarak, kulağımızı tıkayarak, ‘Bugün bende sorun yok, o zaman bir şey yapmayayım.’ diyerek, ‘Bana değmeyen yılan bin yaşasın.’ diyerek bir yere varamayız. Tehlike büyüktür ve mutlaka tedbir alınmalıdır. Tedbir de sadece ülkelerin tek başına almasıyla olmaz. Bu küresel soruna karşı bu göç olgusunu ortaya çıkaran sebeplerin üzerinde çalışmamız lazım. Bu nedir? Küresel terördür, otorite boşluğudur, adil olmayan yönetimlerdir, zulümdür, baskıdır ve insanlara yapılan büyük haksızlıklardır. İhtiras, rekabet uğruna ülkesindeki vatandaşların geleceğini karartan yöneticiler bu işin en büyük sorumlularıdır. Dolayısıyla sonuçlarıyla değil sebepleriyle de bu göç olgusunun ele alınması, küresel anlamda en üst düzeyde değerlendirilmesi lazım. Birleşmiş Milletler dediğimiz örgütler, küresel örgütlerin bundan daha önemli bir görevi olabilir mi? Demek göç meselesi sosyal, ekonomik, kültürel fırsat ve kriz boyutları bir arada olan bir meseledir.”

Göç konusuna insan ve hayat merkezli bakılması ve empati kurulması gerektiğini söyleyen Başbakan Yıldırım, Bazılarının “Bu kadar göçmen var memleketimizde, bizim sorunlarımız ortadayken bunlara niye bu kadar yer veriyoruz.” gibi eleştirilerde bulunulduğunu aktardı. Yıldırım, popülist ve kısa vadeli siyasi hesaplar için söylenen bu tarz lafların, ülkenin kültürüne, geleneğine, değerlerine de “yakışıksız sözler” olarak gördüğünü ifade etti.

“BİZE YAKIŞANI YAPTIK”

Yıldırım, empati kurulması gerektiğini yineleyerek, “O durumda, şu güzel yavruların durumunda, sizin yavrularınız olsaydı ne yapardınız? Onun için geçmişinde, tarihinde hiçbir şekilde esaret merakı olmayan, kimseyi esaret altına almamış, gittiği ülkelerde, fethettiği yerde insanları diliyle, diniyle, kültürüyle, her şeyi de serbest bırakmış bir medeniyetin torunları olarak biz, Suriye’de, Irak’ta, bölgemizde yaşanan iç savaşlar, krizler, kaoslar, terör vesilesiyle memleketlerini terk etmek zorunda kalanlara, hayatını kurtarmak için yollara düşenlere kucağımızı açmak zorundaydık, açtık. Biz, bize yakışanı yaptık, milletimize yakışanı yaptık.” diye konuştu.

Göç konusunun özellikle Avrupa’da “insanlık meselesi” değil de “güvenlik meselesi” olarak ele alındığını vurgulayan Yıldırım, daha ziyade göçmenlerin, potansiyel bir güvenlik sorunu oluşturduğu kaygısıyla kararların alındığını vurguladı.

Başbakan Yıldırım, “Biz duvarlarımızı yükseltelim, hiç kimse içeri girmesin, bize ulaşmasın da kim uğraşırsa uğraşsın. Olaya böyle yaklaşırsanız insanı görmezsiniz.” uyarısında bulundu.

Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

“Bakışınız doğru olmazsa göç ve göçmene ilişkin olumsuz yargıların, kanaatlerin oluşmasına da zemin hazırlarsınız. Zaten binbir türlü sorunla hayatta kalma mücadelesi veren insanlara yapmamız gereken onların hayallerini, geleceğini daha da karartmak değil, yaşama azmi, ümit, gelecek heyecanını aşılamaktır.

Bu olumsuz yargıların başında göçmenlerin toplumsal huzuru bozduğu, ekonomiyi gerilettiği ve suça bulaştıkları kanaati yaygınlaştırılmıştır. Halbuki araştırmalar bunu doğrulamıyor. Göçmenlerin bulundukları ülkelerdeki yerleşiklere göre daha az suça katıldıkları bugün istatistiklerle ortadadır.”

İyi planlanıp, yönetildiği zaman bu toplumsal olayın, bazı imkanlar da sağlayabileceğine işaret eden Yıldırım, “Unutmayalım, Amerika ve Avrupa kıtasının göçlerle şekillendiği bir tarihi gerçektir. Göçlerle şekillenen Amerika, bugün dünyanın ekonomi olarak, diğer birçok alanda en önde gelen ülkesidir.” dedi.

“ARTIK KIRMIZI ALARM VERMEYE BAŞLADI”

Birçok devletin göçlerle kurulduğunu, göçmenlerle kalkındığına dikkati çeken Yıldırım, “İnsanlığın rehberi sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed, Mekke’den Medine’ye göç etmiştir. Hicret etmek zorunda kalmıştır. Durup dururken mi gitti Peygamberimiz Medine’ye? Gidiş sebeplerini hepimiz biliriz. O hicretten, büyük bir medeniyet ve dünyaya yön veren bir devlet meydana gelmiştir.” şeklinde konuştu.

Yıldırım, Steve Jobs gibi bugün bilişimin, teknolojinin mucidi sayılabilecek bir insanın da göçmen olarak başka ülkeye gitmek durumunda kaldığını anlattı.

Jobs’un, Suriye asıllı Abdulfattah Jandali’nin oğlu, bir göçmen çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyleyen Yıldırım, ölümünden kısa süre önce de dünyadaki iletişim ve bilişim teknolojisinin ezberini kökünden değiştiren büyük buluşlara imza attığını dile getirdi.

Yıldırım, dünyanın göçe bakışında göçmenlerin ekonomilere kattığı, iktisadi ve toplumsal katma değerin asla göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguladı.

Göçün, bugün engellenemeyen, önüne geçilemeyen bir hakikat ve süreç olduğuna işaret eden Yıldırım, şunları kaydetti:

“Bütün engelleme çalışmaları, artan sınır kontrolleri, dikenli teller, yüksek yüksek duvarlar sığınmacı sayısını yahutta göçü azaltmıyor. Bu çalışmalar aksine düzensiz göçü daha da teşvik ediyor, artırıyor. Maalesef birçok insanın denizlerde boğulmasına ve ağır bedeller ödemesine de sebep oluyor. O halde ülkelerin, yönetimlerin göçü engellemek için harcadıkları enerjiyi daha çok ülkelerindeki sorunları çözmeye harcaması gerekiyor.

Son yıllarda maalesef Akdeniz’de on binlerce insan, geleceğe yürürken ve umutla giderken o soğuk sularda hayatını kaybetti. Dünyada insani yardım ve sığınmacı haklarıyla ilgili süreçler artık kırmızı alarm vermeye başladı. Bu konuda ülkeler daha sağlıklı ve yapıcı yaklaşımlarla imkanlarını birleştirmeli ve küresel anlamda bu meseleye çözüm aramalıdır. Ülkeler arasında göç ve uyum politikalarını geliştirme yönünde mutlaka ortak bir irade sağlanmalıdır.”

“TÜRKİYE SADECE TRANSİT DEĞİL HEDEF ÜLKEDİR”

Yıldırım, Türkiye’nin göç açısından sadece transit bir ülke olmadığına dikkati çekerek, “Aynı zamanda hedef ülkedir yani ülkemize girip, oradan başka ülkelere geçme amaçlı değil, daha iyi bir gelecek için hedef ülke haline gelmiştir.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin, Suriye’de ölümle yüzleşen milyonlara kapılarını açtığını anlatan Yıldırım, son yıllarda ülke olarak, göçü herkesin yararına yönetme konusunda da önemli yasal ve kurumsal çalışmaları başlattıklarını söyledi.

Yıldırım, 2003’te Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun kabul edildiğini, aynı tarihte Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün de faaliyete geçtiğini hatırlattı.

Yıldırım, “Bundan böyle bu göçmen, mülteci konularının daha iyi koordinasyonu, daha verimli olarak sürdürülmesi için bütün mülteciler ve göçmenlerle ilgili yetkiyi, Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne devrediyoruz yani AFAD, ilk anda karşılayacak, geçici ihtiyaçlar karşılanacak, hemen sonra bu bütün yetkiler, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne devredilecek, oradan takip edilecek. Böylece yapılması gereken işler, tek merkezden koordine edilmiş olacak.” ifadelerini kullandı.

Yıldırım, konuşmasında, Göç İdaresinin başlattığı çalışmalarla göçmenlerin, mültecilerin 7 gün 24 saat her türlü konuda bilgi alacakları Yabancılar İletişim Merkezi (YİMER) Alo 157 iletişim merkezinin hizmete girdiğini söyledi.

Bu iletişim merkezinden 7 gün 24 saat, 7 dilde anında arayıp cevap alınabildiğini, her konuda bilgi edinilebildiğini ve konuların takip edilebilindiğini belirten Yıldırım, bu sayede göçmenlerin ihtiyacı olan hizmetleri aldığını dile getirdi.

Yıldırım, bir yılda 2 milyonun üzerinde bu merkeze çağrı geldiğine değinerek, güvenlik güçlerine tercüme hizmeti sayesinde de 8 binden fazla insanın Ege Denizi’nde boğulmasının önüne geçildiğini bildirdi.

“MYANMAR’DAN SOMALİ’YE, KOLOMBİYA’DAN SUDAN’A, MOLDOVA’DAN YEMEN’E BÜTÜN MAZLUMLARIN YANINDA OLDUK”

Devlet olarak imkanları, bu insanlık dramının ortaya çıkardığı yaraları iyileştirmek için kullandıklarını, kullanmaya da devam edeceklerini vurgulayan Yıldırım, şunları kaydetti:

“Türkiye Myanmar’dan Somali’ye, Kolombiya’dan Sudan’a, Moldova’dan Yemen’e bütün mazlumların yanında olmuştur, olmaya devam ediyor. Suriye’de başlayan iç karışıklıkların hemen ardından yaşanan drama da sessiz kalmayarak, darda ve zorda olan insanları bağrımıza bastık, kapılarımızı açtık. Uluslararası verilere göre, 20 yılda Akdeniz’de 55 bin sığınmacı hayatını kaybetti. Akdeniz’de kıyıya adeta cansız insan bedenleri vuruyor. Üzülerek, söylemek isterim ki bugün Akdeniz bir anlamda en büyük insan mezarlığı haline gelmiştir.”

Yıldırım, bugün Suriye, Irak, Afganistan uyruklu 3 milyon 300 bin kişiye 6 yıldır barınma merkezlerinde ve şehirlerde hizmet verildiğini aktardı.

Bunlardan 235 bininin 10 ilde bulunan 21 barınma merkezinde halen yaşamlarını sürdürdüğüne işaret eden Yıldırım, şunları söyledi:

“Ülkemize giriş yapan Suriyeliler kayıt altına alınmakta, sağlık taramasından geçirilmektedir. Savaş mağduru kardeşlerimizin sadece günlük barınma ihtiyaçlarını değil her türlü ihtiyaçlarını da karşılamaktan asla imtina etmiyoruz. Bugün barınma merkezlerinde yaklaşık 300 sağlık çalışanımız hizmet veremeye devam ediyor. Bugüne kadar 31 milyon 500 bin poliklinik muayenesi gerçekleştirilmiş. 1 milyon 400 bin sığınmacı yatakta, hastanelerde tedavi görmüş. 1 milyondan fazla yine kardeşimiz ameliyat olmuş, sağlığına kavuşmuş. 276 bin yavru gözlerini dünyaya Türkiye’de açmış. Aralık 2017 itibarıyla ülkemizdeki Suriyelilerin 976 bini, okul çağındaki yavrularımızdan oluşuyor. Devlet okullarında, geçici eğitim ve barınma merkezlerinde 612 bin yavrumuza eğitim öğretim veriyoruz. Bu çerçevede, 2016 yılında yüzde 30 düzeyinde seyreden okullaşma oranı, 2017-2018 öğretim yılında yüzde 65 seviyesine ulaşmış bulunuyor.”

“MAALESEF BU TAAHHÜTTE AB ÇOK AĞIR GİDİYOR”

Yıldırım, sadece çocuklar değil aynı zamanda yetişkinlerin de eğitimine önem verdiklerini, 216 bin Suriyeli yetişkine genel eğitim, 87 binden fazla Suriyeli yetişkine de mesleki eğitim imkanı sağladıklarını söyledi.

Mart 2016’da AB ile varılan mutabakatı hatırlatan Yıldırım, şöyle devam etti:

“Buna göre sığınmacılar, göçmenler için maddi yardımlar yapılacaktı. 3 milyar avro 2016-2017, takip eden yıllarda da tekrar bir 3 milyar avro verilecekti. Maalesef bu taahhütte AB çok ağır gidiyor. Bugüne kadar bu 3 milyarın bitmiş olması gerekirken şu anda 899 milyon avro tutarında bir kaynak aktarılmıştır. 2017 yılı sonuna kadar geri kalan miktarın da sözleşmeye bağlanması ve 2018 sonuna kadar da diğer 3 milyar avronun tahsisi öngörülüyor. Bu hızla giderse herhalde seneye değil önümüzdeki 6, 7 sene bile içerisinde bu kaynağın gelmesi söz konusu olmaz. İster gelsin ister gelmesin, Türkiye kendi imkan ve kabiliyetleriyle darda olanlara, zorda olanlara her zaman kucak açtı açmaya devam edecek. Aşımızı birlikte yeriz, ekmeğimizi böleriz ama Türkiye’yi böldürtmeyiz. Bunu herkes bilmeli.”

“ZAMAN GELİR, ONLARIN DA BAŞINA GELİR”

Başbakan Yıldırım, “Bugün doğrudan bu göç hareketlerinden etkilenmeyenler de şunu bilsin ki bir zaman gelir, onların da başına gelebilir.” dedi.

Türkiye’deki sığınmacıların vatan hasreti çektiğini ifade eden Yıldırım, “Bülbülü altın kafese koymuşlar ille de vatanım demiş” sözüne atıfta bulundu. Hiç kimsenin şartlar ne olursa olsun, ne kadar yoksulluk olursa olsun, doğduğu, büyüdüğü, hatıralarının olduğu bir yeri terk edip, bir bilinmeyene yolculuk yapmayacağına işaret eden Yıldırım, “Ben 90-91 senesinde İsveç’te bulundum. İsveç, gelişmiş bir ülke, her türlü alt, üstyapısı mükemmel bir ülke. Ama benim oradaki günüm bittiği gün, bir sonraki gün değil, bittiği gün gelmek için bilet bulamadım. Danimarka’ya gittim oradan geldim. Bu, bütün insanların zihninde kalbinde böyledir. Ülkenizin şartları ne kadar zor olursa olsun, bir süre sonra hepsi zihninizden silinir gider ve vatan hasretiyle yanıp tutuşursunuz.” diye konuştu.

“ONLARIN HEPSİ, BİZİM GÖNÜLLÜ BİRER BÜYÜKELÇİMİZ OLACAK”

Türkiye’den 1960’lı yıllarda Avrupa’ya giden, Avrupa’nın inşası, imarı, kalkınması için hayatını ortaya koyan birinci, ikinci nesil gurbetçilerin emekli olur olmaz Türkiye’ye döndüklerini vurgulayan Yıldırım, onlardan sonraki üçünü, dördüncü kuşağın da orada doğup büyümelerine rağmen birçoğunun vatan hasretinin devam ettiğine, ilk fırsatta ülkelerine gelmenin özlemi içerisinde yaşadığına işaret etti.

Yıldırım, “Suriye’de işler düzeliyor, yavaş yavaş rayına girmeye başladı. Fırat Kalkanı ile 2 bin kilometrekarelik bir alanı DEAŞ’tan, PKK’dan temizledik ve 75 bin Suriyeli kardeşimiz o bölgeye gitti, yerleşti, normal hayatına döndü.” dedi.

Başbakan Yıldırım, 75 bin Suriyelinin terörden temizlenen bölgeye giderek yerleştiğini ve normal hayatına döndüğünü belirterek, “İnanıyoruz ki barış atmosferinin Suriye’nin geneline yayılmasıyla birlikte bu dönüşler de hızlanacaktır. Buraya gelen, burada 3-5 senesini geçiren o insanların ömürlerinin geri kalanında, hafızalarında, hatıralarında hep Türkiye olacak. Türkiye sevgisi, sevdası olacak. Onların hepsi, bizim gönüllü birer büyükelçimiz olacak.” diye konuştu.

“KİMLİKLERİNİ UNUTTURMA POLİTİKASI BİZİM KÜLTÜRÜMÜZDE YOK”

“Biz, uyum politikalarını misafirlerimizle karşılıklı olarak yürütüyoruz.” ifadelerini kullanan Yıldırım şöyle devam etti:

“Asimilasyon, yani onları esaret altına almak, kimliklerini unutturma politikası, bizim kültürümüzde de inancımızda da devlet geleneğimizde de yok. Bizim insanlarımız, mazlumlara gönüllerini, sofralarını açtığı için bu güzelliği yaşayabiliyoruz. Bu aziz millet, muhacir ensar ilişkisinin ne demek olduğunu iyi bilir. İnşallah bu meziyetimizle de dünyaya örnek olmaya devam edeceğiz. Tarih, bu milletin, bu ülkenin hakkını mutlaka teslim edecektir. İnanıyorum ki bu sempozyum, göç ve uyum politikaları konusunda toplumun daha fazla gerçeklerle buluşmasına vesile olacak ve göçmenler hakkındaki haksız, yersiz bazı algıların ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır.

Göçmenlere de düşen bir görev var; toplumla bütünleşmeyi sağlamak, ülkemizin kanun ve nizamlarına uygun hal ve hareketlere riayet etmek. Bu da toplum huzuru ve ülkemizin güvenliği için olmazsa olmazımızdır. Bu ülkede yaşayanın, bu ülkenin değerlerinin dışına çıkmaması lazım. Eğer çıkarsa tabii ki karşılığı olacaktır. Bunun da bilinmesini istiyorum.”

Toplantı sonunda, yeni ev ödevleri getirecek değerli fikirlerin ortaya çıkmasının kendilerini memnun edeceğinin altını çizen Yıldırım, sempozyumun bu küresel sorunu hem Türkiye’de hem dünyada, insanlığın gündeme getirmesine büyük katkı sağlayacağını söyledi.

Yıldırım, bu toplantıyı hazırlayan ve bugün bu temayı gündeme getiren AK Parti Sosyal Politikalar Başkanı Öznur Çalık ve çalışma arkadaşlarına teşekkür etti.

NOTLAR

Program öncesinde Kilis Belediyesince hazırlanan Suriye’deki iç savaş ve sonrasında yaşananların yansıtıldığı kısa film izlendi. Filmde, Kilis’in nüfusundan daha fazla Suriyeli’yi anne şefkatiyle bağrına bastığı mesajı verildi.

Programda, Türkiye’de yaşayan Suriyeli çocuklar, Başbakan Yıldırım’a el izlerinin yer aldığı bir tablo hediye etti.

Başbakan Yıldırım, bu sırada Suriyeli miniklerin kendisini çay içmeye davet etmesi üzerine geleceğini söyledi.

CEVAP VER