Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi Toplantısı’nın açılışında bir konuşma yaptı.

Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle:

Parti Meclisimizin değerli üyeleri, değerli basın mensupları, az önce Anayasa Mahkemesindeydik, 55. kuruluş yıldönümünü kutluyor Anayasa Mahkememiz. Biz de kendilerini kutluyoruz. Adaleti dağıtan her kuruma saygı göstermek hepimizin ortak görevidir. Yargıç görevini yapıp adaleti dağıttığı sürece, haklıyı ve haksızı ayırdığı sürece başımızın üstünde yeri vardır. Bu sadece haklıyı ve haksızı ayırmak değil aynı zamanda adalet kurumuna saygının da bir gereğidir. Anayasa Mahkemesi verdiği kararlarla sadece Türkiye için değil, dünya içinde örnek olabilecek karar verebilmeli ve bu kararları toplumun her kesimine yansıtabilmelidir. Adalet kavramı temel olarak hukuk kurallarını içerir. Hukuk kurallarına uymayı esas alır adalet. Dolayısıyla hak, hukuk ve adalet kavramları hem birbirini tamamlayan kavramlardır. Hem de aynı zamanda toplumsal birlikteliği sağlayan, adaleti sağlayan temel kavramlardır. Sadece insanlık için geçerli olan bir hukuk kavramı değil, aynı zamanda adalet bütün inançlarında ortak temelidir. Hangi inanca mensup olursa olsun insanlar adaleti hep aramışlardır.

YÜKSEK SEÇİM KURULUNUN VARLIK NEDENİ ADALETLİ BİR SEÇİMİN GERÇEKLEŞMESİNİ SAĞLAMAKTIR

Değerli arkadaşlarım, adaleti hukuk kurulları içinde gerçekleştirirsek bir sorunumuz yoktur. Hukuk kurallarının varlık nedeni de herkesin belli kurallara uymasını sağlamaktır. Ve o kurallardan saptığınız zaman karşınızda adaleti bulmanız demektir. Yüksek Seçim Kurulunun da adaletli davranması, adalet ölçüleri içinde karar alması hepimizin ortak arzusudur. Seçimlerin, anayasanın 67. maddesine göre seçimler ve halkoylaması yargı yönetim ve denetimi altında yapılır kuralı da temel olarak adalete dayandığı için bu kural getirilmiştir. “Seçimler ve halkoylaması yargı yönetim ve denetimi altında yapılır” Anayasanın 67. maddesi. Yargı yönetimi altında yapılır demesi idari kararlarla ilgilidir, yönetimle ilgilidir. Yönetimle ilgili yanlış kararlar aldıkları için Danıştay’a gittik. Denetim görevi ise yargısal bir karardır o da bekleniyor zaten. Nasıl bir karar vereceğini hep birlikte bekleyeceğiz. Yüksek Seçim Kurulunun varlık nedeni adaletli bir seçimin gerçekleşmesini sağlamaktır.

YSK YÖNETİM GÖREVİNİ YAPARKEN YASALARIN AÇIK HÜKMÜNÜ ÇİĞNEDİ

Değerli arkadaşlarım, eğer bir yasada hakime takdir yetkisi verilmişse biz bunu anlarız ve anlayışla karşılarız. Eğer yasanın ilgili maddesinde çok açık bir hüküm yoksa, hakim kendisini yasa koyucunun yerine koyarak yasanın ruhuna, özüne uygun olarak karar verir. İçtihatların varlık nedeni de budur. Kendisini hakim TBMM’nin yerine koyarak yasaların varlık nedeni ve özüne, ruhuna uygun olarak oturur bir karar verir. Buna da kimse itiraz etmez. Sonuçta bu kararda bir üst yargının denetimine tabidir. Ama eğer bir yasada çok açık ve net bir hüküm varsa, hiçbir yoruma açık değilse o yasa maddesine yargıcın uyması gerekir. Sözkonusu açık hüküm olabilir ki, anayasanın ilgili maddesiyle çelişiyorsa hakime şöyle de bir yetki verilmiştir. Anayasanın ilgili hükmüyle çelişen maddeyi hakim arzu ederse Anayasa Mahkemesine de taşıyabilir.

Şimdi geliyorum halkoylamasına değerli arkadaşlarım. Yönetim görevini yaptı mı Yüksek Seçim Kurulu? Yaptı. Genelge yayınladı, hangi mührün kullanılacağını söyledi, eğitimler verdi. Bütün bunların hepsini yaptı. Yönetim görevi olarak yaptı bütün bunları. Ama yönetim görevini yaparken yasaların açık hükmünü çiğnedi.

Bakın değerli arkadaşlarım, seçim kanunu madde 98 hiçbir yoruma yer vermeyecek kadar açık. Üzerinde İlçe Seçim Kurulu ve Sandık Kurulu mührü bulunmayan zarflar geçersiz sayılır. Yani bir zarfın üzerinde Sandık Kurulunun mührü yoksa bunu geçersiz sayacaksın diyor. Kim? Kanun söylüyor. Yorum var mı? Yok. Hakime verilen bir yetki var mı? Hayır yok. Bir kurula verilen bir yetki var mı? Hayır yok. Mühürsüzse geçersiz sayacaksın bu kadar açık. Soru şu; bu açık hükme rağmen neden mühürsüz zarflar geçerli kabul edildi? Bunun cevabını henüz almış değiliz.

Geçiyorum seçim kanunu 101. madde. Arkasında sandık mührü bulunmayan oy pusulaları geçersizdir. Oy pusulasının arkasında sandık mührü yoksa bu geçersizdir diyor. Hakime takdir yetkisi verilmiş mi? Hayır. Anlaşılmayan bir madde mi? Hayır. Son derece açık. Emredici hüküm “Geçersizdir” diyor. Hangi gerekçeyle mühürsüz zarflar, hangi gerekçeyle mühürsüz oy pusulaları geçerli kabul edildi kendi yayınladıkları genelgelere aykırı olarak, kendi verdikleri eğitimlere aykırı olarak. Ne zaman? Saat 5’ten sonra. Yani doğuda sandıklar açılıp bazıları sonuçlandıktan sonra. Bir kişinin başvurusu üzerine. AKP’nin YSK’daki temsilcisinin başvurusu üzerine alelacele toplanıyorlar geçersiz sayılması gereken bütün oyları geçerli sayıyorlar.

AYM BAŞKANI BU REFERANDUMUN ŞAİBELİ OLDUĞUNU, MEŞRUİYETİNİN OLMADIĞINI GAYET AÇIK VE NET BİR ŞEKİLDE ORTAYA KOYMUŞTUR

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başında dedim ki bugün Anayasa Mahkemesinin 55. kuruluş yıldönümü dolayısıyla törene katıldım. Sayın Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesi Başkanının bugün yaptığı konuşma, o konuşmadan bir paragrafı Parti Meclisimizin bilgisine sunuyorum. Şöyle diyor; “Anayasa koyucunun lafzı, anlamı ve amacı bakımından açık bir şekilde düzenlediği kuralları yorum yoluyla değiştirmek esasen mahkeme eliyle Anayasa değişikliği yapmak anlamına gelir.” Bir daha okuyorum. “Anayasa koyucunun lafzı, anlamı ve amacı bakımından açık bir şekilde düzenlediği kuralları yorum yoluyla değiştirmek esasen mahkeme eliyle Anayasa değişikliği yapmak anlamına gelir.” Ve devam ediyor, “Bunun da yargısal aktivizm ve meşruiyet tartışmasına yol açacağı her türlü izahtan varestedir”. Ne diyordu Seçim Kanununun 101. maddesi? “Arkasında sandık mührü bulunmayan oy pusulaları geçersizdir.” Siz bunu hangi gerekçeyle değiştiriyorsunuz, kim size bu yetkiyi veriyor? Ne diyor 98. maddesi? “Üzerinde İlçe Seçim Kurulu ve Sandık Kurulu mührü bulunmayan zarflar geçersiz sayılır.” Anayasa Mahkemesi Başkanı bu referandumun, bu halkoylamasının şaibeli olduğunu, meşruiyetinin olmadığını Anayasa Mahkemesinin 55. kuruluş yıldönümünde gayet açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Anayasa Mahkemesi Başkanının bu duyarlılığı için kendisine yürekten teşekkür ediyorum.

Bunu söyleyen bir partinin Genel Başkanı değildir. Bunu söyleyen sıradan bir hakim de değildir. Bunu söyleyen üniversitede bir hoca da değildir. Bunu söyleyen bir siyasetçi de değildir. Bunu söyleyen Anayasa Mahkemesinin Başkanıdır ve bugün söylemiştir.

YSK’NIN BU KARARI BİZİM DEMOKRASİ TARİHİMİZİN KARA BİR SAYFASIDIR

Şimdi şu soruları biz sormak zorundayız. Yüksek Seçim Kurulunun bu kararı alan hakimleri kimden talimat aldılar? Yasanın bu açık hükmüne rağmen farklı yorumlayarak geçersiz oyları geçerli kabul etmeleri talimatını kimden aldılar? Bunu açıklamak zorundadırlar. Bu karar, Yüksek Seçim Kurulunun bu kararı bizim demokrasi tarihimizin, siyasi tarihimizin kara bir sayfasıdır. Asla kabul edilemez. O nedenle mühürsüz seçim diyoruz buna. Mühürsüz halkoylaması diyoruz buna. Altında mührü olmayan oyların geçerli kabul edilmesini asla ve asla doğru bulmuyoruz ve meşru da bulmuyoruz. Seçim, halkoylaması, gayrimeşru bir sürecin içine sokulmuştur. Meşruiyet tartışması vardır, meşru değildir.

HAKİM EGEMENLERİN HİMAYESİNE SIĞINMAZ, EGEMENLERİN HİMAYESİNDE ÇAY TOPLAMAYA GİTMEZ

Gerçek hakim nasıl karar verir? Parti Meclisimizin değerli üyeleri, kalemini ve vicdanını satmayan adama hakim denir. Yasalara uygun davranan kişiye hakim denir. Adaleti dağıtan kişiye hakim denir. Adaleti çıkar için kullanan kişiye hakim denmez. Şu soruyu sormuştum, “Yasanın açık hükmünü çiğneyin, korkmayın, biz arkanızdayız diyen irade size milletvekilliği sözü mü verdi?” Bunun cevabını almış değiliz. Size ne sözler verildi? Cevabını almış değiliz. Hakim, güç karşısında boyun eğmez. Onurlu, vakarlı, duruşundan asla ve asla ödün vermez. Hakimin özelliği budur. Hakim üstünlerin hukukunun bir parçası, bir oyuncağı, bir aleti olmaz. Hukukun üstünlüğünü savunur bir hakim egemenlerin değil. Hakim egemenlerin himayesine sığınmaz. Hakim egemenlerin himayesinde çay toplamaya gitmez. Hakimlik mesleğine de gölge düşürdüler, hakimliğin onuruna gölge düşürdüler. Bırakınız bir referandumu şaibeli hale getirmeyi yargıçlık, hakimlik mesleğine gölge düşürdüler. Asla kabul edilemez asla. Bir Allah’ın kulu çıkıp bana bunu anlatmak zorundadır, bize bunu anlatmak zorundadır. Bunları yapanlara hakim denmez. Cüppe giymelerini de doğru bulmuyorum. Gidip bir siyasi partinin cüppesini giyebilirler, siyasete girebilirler. “Ben siyasetçi değilim cevap vermiyorum” diyor. Sen artık bir siyasetçisin kardeşim. Sen yargıç değilsin, hakim değilsin. Sen o cüppeyi giymeye layık değilsin. Yasanın bu kadar açık hükmünü ihlal ediyorsan, çiğniyorsan sen halkoylamasına meşruiyet kazandıramazsın. Gayrimeşru bir halkoylamasının tek nedeni sensin, sorumlusu sensin.

ÇALINAN OYLAR DEĞİL, YÜKSEK SEÇİM KURULUDUR

Değerli arkadaşlarım, hep  şunu söyledim bütün vatandaşlarımıza, “Gidin oy kullanın sandıklara biz sahip çıkacağız.” Hep bunu söyledik. Her televizyon programında söyledim, her konuşmamda söyledim. Vatandaşlarımız gittiler, oylarını kullandılar. Sandıklara sahip çıktık. Sandıklarda oy hırsızlığı olmadı, kimsenin oyu çalınmadı ama geriye dönüp bir baktık ki Yüksek Seçim Kurulu çalınmış. Çalınan oylar değil, çalınan Yüksek Seçim Kuruludur. İradesi çalınmıştır ve ipotek altına alınmıştır. O nedenle hepimizin bu gerçeği toplumun her kesimine anlatması lazım.

SUSMAYACAĞIZ, HAKSIZLIĞIN ÜZERİNE ÜZERİNE GİDECEĞİZ

Değerli arkadaşlarım, bakın diyorlar ki yine bize, efendim bitti mesele niye itiraz ediyorsunuz buna, hangi gerekçeyle itiraz ediyorsunuz? Dünyanın gerekçesi var. Sandığa gidip oy kullanan 49 milyon 799 bin 163 kişinin hakkını kim savunacak? O Yüksek Seçim Kurulundaki hakimlere sormuyorum ben bunu, onlarda vicdan olmadığı için, onlar ahlak yoksunu oldukları için onlara sormuyorum ben bu soruyu. Ben bu soruyu vicdanlı “Evet” oyu kullanan, “Hayır” oyu kullanan vicdanlı bütün vatandaşlarıma soruyorum. Bunların hakkını kim koruyacak, kim savunacak bunların hakkını? Bu haksızlık karşısında susun diyorlar, konuşmayın diyorlar, kabul edin diyorlar. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa biz susmayacağız. Haksızlığın üzerine üzerine gideceğiz. Bu bizim insani görevimizdir, ahlaki görevimizdir. Hukukun üstünlüğüne inandığımız için biz bunu yapmak zorundayız. İnsana ve onların inançlarına saygı duyduğumuz için biz bu itirazları yapmak zorundayız. Sadece “Hayır” oyu kullananların mı vicdanı sızlıyor? Hayır. “Evet” oyu kullanan vatandaşlarımız da rahatsızlar. Onlar da şaibe düştüğü için rahatsızlar. Onlarda huzur içinde değiller. Adaletli bir seçimin olmasını “Hayır” oyu kullanan da “Evet” oyu kullanan da ister. Adaletli bir seçim olsun ki kullandığı oyun değerini öğrenebilsin. Üzerine bir gölge, bir kuşku düşmesin. Anayasanın 67. maddesine göre seçimleri adaletli yapması gereken bir kurum adaletsiz bir sürece imza atmışsa onun vereceği hesap vardır. Ben kimseye hesap vermem kimse diyemez. Hiç kimsenin, hiçbir kurumun imtiyazı ve ayrıcalığı yoktur.

ALINAN OYLARLA BİR ANAYASA MEŞRUİYET KAZANMAMIŞTIR

Değerli arkadaşlarım, bir başka konuya daha değinmek isterim, gelecek açısından önemlidir. Referandum sürecinde hep şunu söyledim, “Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir.” Bir toplumda yaşayan bütün bireylerin hak ve hukukunu gözetir, güvence altına alır ve bir anayasanın meşruiyeti de buradan kaynaklanır. Toplumsal uzlaşma belgesi niteliğindeyse o anayasa meşruiyet kazanır. Alınan oylarla bir anayasa meşruiyet kazanmamıştır. Eğer öyle olsaydı 12 Eylül Darbe Anayasası yüzde 91,4 oranında oy almıştı referandum da kabul oyu almıştı. Ama kabul oyu aldığının ertesi günü o anayasanın meşruluğu hep tartışma konusu olmuştur. Neden? Çünkü meşru bir zeminde, eşit koşullarda bir referandum yapılmamıştır. Bu anayasa değişikliğinde olduğu gibi.

TOPLUMUN EN AZ YÜZDE 50’SİNİN KABUL ETMEDİĞİ BİR ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ KABUL EDİLEMEZ

Değerli arkadaşlarım, 25 Temmuz 2016 Sayın Binali Yıldırım Bloomberg News’e bir açıklama yapıyor. Bu açıklamanın metni Başbakanlık internet sitesinde de var hala duruyor. Şöyle, bir soru üzerine şöyle diyor Başkanlık sistemiyle ilgili olarak, “Yapacağımız bir değişiklik sistem değişikliği, anayasa değişikliği toplumun yüzde 100’ünü değilse bile büyük bir kesimini, kahir ekseriyetini kapsaması lazım, onların kabul edeceği bir metin olması lazım”. Binali Bey sanıyorum bugün de aynı düşüncede olmak zorundadır. Eğer Başbakanlık koltuğunda oturuyorsa, anayasaların ne kadar önemli metinler olduğunun farkındaysa bu söylediği sözün herhalde arkasında durmak zorundadır. Eğer bir anayasa değişikliği toplumun yüzde 50’sinden fazlasıyla “Hayır” oyuyla karşılaşıyor ve Yüksek Seçim Kurulu kararıyla “Evet” e dönüştürülüyorsa, gayrimeşru bir zeminde toplumun en az yüzde 50’sinin kabul etmediği bir anayasa değişikliği kabul edilemez. Toplumun vicdanı bunu kabul etmiyor. Bir toplumsal uzlaşma belgesi değil, bir toplumsal ayrışma belgesi olarak toplumun, hepimizin gündeminde duruyor.

BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİYLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ YÖNETİLEMEZ

O akşam yaptığım açıklamada söylemiştim, “Bir toplumsal uzlaşmaya Türkiye’nin ihtiyacı vardır” diye. Köklü, nitelikli, hepimizin üzerinde görüş birliğine varabileceği bir anayasa değişikliğine ülkenin ihtiyacı vardır. Bu anayasa değişikliğiyle Türkiye Cumhuriyeti yönetilemez. Önümüzdeki günlerde bunun çok somut sonuçlarını göreceğiz. Dolayısıyla hem OHAL koşulları olacak, hem haksız bir süreçte referandum olacak, bütün bunlara rağmen vatandaşın en az yüzde 50’si “Hayır” diyecek. Yüksek Seçim Kuruluna operasyon yapacaksınız, kanunsuz kararlar alınacak, o kanunsuz kararlara dayanarak anayasa değişikliğini meşru sayacaksınız. Dünyanın hangi demokrasisinde böyle bir süreç meşru görülür dünyanın hangi demokrasisinde? Bana bir örnek versinler.

Binali Bey 28 Kasım 2016’da şunu söylüyor, “Başkanlık referandumu öncesi OHAL kaldırılmış olacak, OHAL’de seçime gidildi dedirtmeyiz”. Kendisi Başbakan değil mi? Ülkeyi yöneten kişi, yönetme sorumluluğu olan kişi. Hangi koşullarda gittik anayasa değişikliğine? OHAL koşullarında. Dün ne söylüyordu, bugün ne söylüyor?

YSK’NIN SORGULANMASI LAZIM

Hepimizin oturup düşünmesi lazım, bu ülke hepimizin. “Evet” oyu kullanan vatandaşlarıma da sesleniyorum, sizin kullandığınız oylara her zaman saygı duydum, hangi gerekçeyle olursa olsun, gerekçenizi dahi sorgulamadım. Her vatandaşıma düşünerek sandığa gidin dedim. Benim bugün vicdanım sızlıyorsa emin olun “Evet” oyu kullanan vicdan sahibi her vatandaşımın da vicdanı sızlıyordur. Böyle bir anayasa değişikliği bizim tarihimizde hiç olmadı. O Yüksek Seçim Kurulunun vereceği hesabın sorgulanması lazım, önce hesabını vermesi lazım ve o kurumun sorgulanması lazım. Başkan ve üyelerinin sorgulanması lazım. Bir üye yaptığı yanlışın farkına vardı, yasaya ve anayasaya aykırıdır diye şerh koydu. Bugün o aykırılığı Zühtü Arslan, Sayın Zühtü Arslan Anayasa Mahkemesinin 55. kuruluş yıl dönümünde gayet net hiçbir yoruma yer açmayacak şekilde gündeme getirdi ve noktayı koydu. Şimdi biz bu haksızlığın üzerine hep birlikte gideceğiz sonuç alınıncaya kadar.

Hepinize teşekkür ediyorum değerli arkadaşlarım.

CEVAP VER