Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde basın mensuplarının sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Almanya’nın açıklamalarına değinerek; “Kimse Türkiye’ye Avrupa’dan veya bir başka yerden parmak sallayarak hizaya getirmeye kalkmasın. Bu ülkenin de kuralları var, kanunları var. Bizim kendi güvenlik kaygılarımız var. Avrupalılar Türkiye’nin güvenliğini kendi güvenliklerinin bir parçası olarak görürlerse daha rasyonel bir iş yapmış olurlar” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, basın mensuplarını sorularını cevapladı.

Soru: “Büyükada’daki soruşturma sonrasında gelen tutuklamalara Alman makamlardan tepkiler vardı, Türk Dışişleri Bakanlığı yanıtladı bu tepkileri. Ama bugün Alman Dışişleri Bakanından bir açıklama var, sert ifadeler içeriyor. Önceden planlanmış bir tutuklama olarak değerlendiriyor bu tutuklamayı ve ‘Türkiye’ye çok sabır gösterdik, bu kolay olmadı, Türkiye hukuk kurallarını geriye doğru işletmeye çalışıyor, Türkiye politikamızı yenilemeye ihtiyacımız var’ diyor. Biraz önce sizin de söylediğiniz Avrupa Birliği ilişkilerinde özellikle Gümrük Birliği’nin genişletilmesi konusunda da, ‘Bu müzakereler nasıl devam edecek bilmiyoruz’ diyerek Almanların Türkiye’ye seyahatleri konusunda uyarının güncellenebileceğini söylüyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Şimdi öncelikle bu talihsiz açıklamaların Almanya’da yaklaşmakta olan seçimlere yönelik bir iç siyaset yatırımı olduğunu düşünüyoruz. Şimdi Almanya’da maalesef bu bir moda haline geldi. Türkiye karşıtı, özellikle Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik paranoya düzeyindeki bir husumetin, karşıtlığın Alman siyasetinde prim yapmaya başladığını görenler, şimdi bu vagona atlayarak kendilerince puan toplamaya çalışıyorlar. Bence onların oturup bu akıl tutulmasından kurtularak daha rasyonel bir şekilde düşünmeleri gerekiyor.

Bakın, bizim Almanya’da birçok vatandaşımıza yönelik soruşturma ve kovuşturmalar yapılıyor. Birçok masum vatandaşımıza adeta casus muamelesi yapıldı. Birçok STK’mıza ki bunlar Alman kanunlarına göre kurulmuş, orada yıllardır faaliyet gösteren, Türk cemaati kadar, Türk topluluğu kadar oradaki Alman toplumuna da hizmet eden STK’lar, derneklerdir, vakıflardır. Bunlara karşı bir sürü haksız uygulamalar yapıldı. NSU cinayetleri yıllardır aydınlatılamadı. Bir tarafta Almanya gibi bir hukuk devletinden bahsediliyor, öbür tarafta 10 küsur yıldır NSU cinayetleri acaba nasıl hasıraltı edilir diye bir çabanın içerisindeler.”

“TÜRK YARGISINA SAYGISIZLIK EDEMEZLER”

“PKK ve FETÖ’nün Almanya’daki yapılanmasını herkes biliyor. Kendileri Anayasayı Koruma Kurumu’nun yayınladıkları raporlarda da bunları açıkça ifade ediyorlar ve biz bunları defalarca Alman makamlarının önlerine koyduk. ‘Bakın, bunlar bizim hazırladığımız raporlar değil. Bunlar sizin hazırladığınız, sizin makamlarınızın hazırladığı raporlar ve burada son 10 yılda mesela PKK örgütlenmesinin nasıl genişlediğini ve derinlik kazandığını kendileri ifade ediyorlar. FETÖ kaçkınları, FETÖ soruşturmalarından kaçan, bu ülkeye ihanet eden hainlerin en çok gittiği yerlerden bir tanesi nasıl Almanya olmaya devam ediyor?’ Bunlara nasıl göz yumuyor Alman makamları.

Şimdi bakın bu konularla ilgili biz itirazlarımızı dile getirdiğimizde, dosyalarımızı önlerine koyduğumuzda ‘bizde yargı bağımsızlığı var’ diyorlar; peki, biz buna saygı duyuyoruz. Türkiye’deki yargı bağımsızlığına neden saygı duymuyorlar? Yani Türkiye’de yargının sürekli talimat alan bir kurum olmasını istiyorlar, talimatı da kendileri vereceklermiş. Bu bir kere her şeyden önce Türk yargısına bir saygısızlıktır. Türkiye gibi egemenliğini, bağımsızlığını kimseyle paylaşmayacak bir ülkeye karşı bir saygısızlıktır. Öncelikle bu konuda onlar buradaki yargıya saygılı olacaklar.

“KÜÇÜK SİYASİ HESAPLARLA, EKONOMİK İLİŞKİLERİ GÖLGELEMEYE ÇALIŞMAK KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL”

İkincisi; bu işte Türkiye’ye giden Alman vatandaşlarının güvende olmadığı, Türkiye’deki Alman firmalarının tereddütlerinin, endişelerinin olduğu şeklindeki açıklamaları da şiddetle kınıyoruz. Böyle bir şey asla söz konusu değildir. Bakın, bizim Hamburg’da Sayın Şansölye ile yaptığımız görüşmede Sayın Cumhurbaşkanımız, ilgili bakanlarımız, bizler özellikle Türkiye’deki Alman yatırımlarının güven içinde olduğunu ifade ettik. Almanya, bizim için önemli bir ticaret partneridir. Almanya’da binlerce Türk firması var, Türkiye’de 6-7 bin civarında Alman firması var ve bunlar yıllardır karşılıklı olarak ekonomik ilişkileri güçlendiren en önemli aktörlerdir. Bugüne kadar herhangi bir Türkiye’deki Alman firmasına karşı bir soruşturma yapılmış mı? Bir haksızlık yapılmış mı? Şimdi böyle bir şey yokken ortaya böyle bir şey atmak, her şeyden önce bu ilişkileri feda etmek demektir ki biz buna asla razı olmayız. Yani küçük siyasi hesaplarla, Alman iç siyasetine ya da seçimlere yönelik birtakım hesaplarla bu ekonomik ilişkileri gölgelemeye çalışmak, Türkiye’deki Alman yatırımcılarının zihninde birtakım tereddütler uyandırmaya çalışmak kabul edilebilir değil. Zannediyorum dündü, bir Alman gazetesinde de buna benzer bir-iki haber çıktı. Bununla ilgili, ilgili Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek Bey derhal o kişilerle görüştüler daha demin, bu sabah. Böyle bir şeyin olmadığını, hepsinin aslında kendilerini gayet güvende hissettiklerini bu firmalar da ifade ettiler. Dolayısıyla burada siyasî saiklerle ekonomi alanını böyle bulandırmaya dönük açıklamaları kabul etmemiz mümkün değil. Umarız bunlardan en kısa zamanda vazgeçerler.

Türkiye’ye gelen Alman vatandaşları, bakın yıllardır Alman vatandaşları Türkiye’ye turizm için, ticaret için, eğitim için, başka amaçlarla gelirler; bunlarla ilgili bizim hiçbir sorunumuz yok. Onlar burada bizim misafirlerimizdir ve biz Alman turistlerini daha fazla görmek istiyoruz burada. Onların can-mal güvenliği aynı zamanda bizim emanetimizdir.

Ama şimdi burada soruşturma konusu olan ya da gözaltı yapılan, yargı sürecine dâhil olan kişiler kimlerdir? Bunlara baktığınız zaman, polisin ve yargının tespit ettiği kadarıyla birtakım illegal ya da şaibeli faaliyetler içerisinde olan kişilerdir. Kaç kişidir bunlar, işte 3 kişidir, 5 kişidir, ismi geçen kişiler. Şimdi bunlarla Türkiye’ye normal, meşru turizm için, ticaret için vesaire gelen insanları aynı kefeye koyup, yani ‘Türkiye’ye gitmeleri emniyetli değildir’ şeklinde bir mesaj verilmesi her şeyden önce büyük bir siyasi sorumsuzluktur. Biz böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Biz Almanya’yla hep iyi ilişkiler içerisinde olduk, olmak istiyoruz. Ama hep ifade ettiğimiz gibi bunun karşılıklı saygı ve çıkar ilişkileri çerçevesinde olması gerekir.

Kimse Türkiye’ye Avrupa’dan veya bir başka yerden parmak sallayarak hiza gösterme, hizaya getirmeye kalkmasın. Bu ülkenin de kuralları var, kanunları var. Bizim kendi güvenlik kaygılarımız var, endişelerimiz var. Dediğim gibi, Avrupalılar Türkiye’nin güvenliğini kendi güvenliklerinin bir parçası olarak görürlerse, aslında daha doğru, daha rasyonel bir iş yapmış olurlar. Avrupa’daki Türkiye karşıtı bu örgütlerin vesairelerin yapılanmalarının yıllardır nasıl derinlik kazandığını, oralarda özellikle PKK terör örgütünün nasıl para topladığını, nasıl propaganda yaptığını, nasıl eleman devşirdiğini, sonra onları getirip Irak’ta, Suriye’de, başka yerlerde eğitip Türkiye’ye saldırttığını hepimiz biliyoruz. Dediğim gibi, bunlar Almanların kendi resmi raporlarında yer alan konular. Dolayısıyla burada yapmaları gereken bu tür popülist çıkışlarla Türk-Alman ilişkilerini gölgelemek yerine tam tersine bu reel sorunlara yönelmeleri, sorunları ortadan kaldırmaları ve Türk-Alman ilişkilerini tekrar olması gereken rayına oturtmalarıdır.”

“SUÇLULARIN İADESİ KONUSUNDA İŞ BİRLİĞİNİN İŞLETİLMESİ GEREKİR”

Soru: “ABD Dışişleri Bakanlığı bir rapor yayınladı. Terörizm 2016 Ülkeler Raporu’nda, Türkiye’ye de yer verdi. Özellikle Fetullahçı terör örgütünden bahsetti, 15 Temmuz hain darbe girişiminde 250 şehidimizin, 2 binden fazla gazimiz bu raporda yer aldı. Ancak işin ilginç yanı ise, FETÖ terör örgütü bu rapora girerken terör listesinde yer almadı. Bu ABD’nin yayınladığı çelişkili raporu nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Aslında siz de bir kelimeyle ya da kilit kelimeyi kullanarak durumu özetlediniz, bu çelişkili bir durumdur. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terör raporuna FETÖ’nün dolaylı olarak da girmiş olması önemli, bunu önemsiyoruz. Fakat terör örgütünün ne olduğunu, mahiyetini tam olarak tespit etmeyen bir değerlendirme olduğunu da orada ifade etmeliyiz. Yani bunu sadece Türk Hükümeti böyle görüyor diye sübjektivize etmeye çalışmak, yani öznelleştirmeye çalışmak bir kere objektif gerçekliklerden biraz uzaklaşmak anlamına gelir. Çünkü bu terör örgütünün bu ülkede yaptıkları ortada, 15 Temmuz darbesi ortada, sonrasındaki faaliyetleri ortada. Üzücü olan şu tabii: Şu anda bu FETÖ terör örgütü Avrupa ve Almanya’yı kullanarak, oranın imkânlarını kullanarak, seferber ederek, hatta mesela Amerikalı vergi mükelleflerinin vergi paralarını kullanarak, sistemi manipüle ederek Türkiye’ye karşı faaliyetler içerisinde bulunmaktalar. Bizim beklentimiz Avrupa ve Amerika makamlarından; FETÖ terör örgütünün elebaşı olan Gülen başta olmak üzere bunların bütün ne kadar militanı, gizli-açık elemanı, ajanı, casusu, şusu-busu varsa, bunların hukuk kuralları içerisinde bizim talep ettiğimiz şekilde Türkiye’ye iade edilmeleridir, orada kovuşturmaya tabi tutulmalarıdır.

Madem hukukun üstünlüğünden, yargının bağımsızlığından bahsediyoruz, Türk mahkemelerinin bu konuda verdiği kararlar açık ve net ortadadır. Bu konularda bizim suçluların iadesi anlaşması çerçevesinde Avrupa’dan ve Amerika’dan beklentimiz; FETÖ terör örgütü mensuplarının Türkiye’ye iade edilmesidir. Aksi halde bu adamın Pensilvanya’dan bu suç imparatorluğunu yönetmeye devam etmesine müsaade edilmesi; bir, terörle mücadele açısından büyük bir çelişkidir, iki; Türkiye’yle stratejik ilişkisi, müttefiklik ilişkisi olduğu iddiasını da maalesef gölgeleyen, zedeleyen bir durumdur. Bizim bu konudaki beklentimiz Avrupalı ve Amerikalı makamların bu konuda, Almanya için de aynı şey geçerli demin söylediğim gibi, tereddütsüz ve gecikmeden hareket etmeleri ve bu kriminal kişileri adaletin önüne çıkma noktasında bizimle işbirliği içinde olmalarıdır.”

Soru: “Dün kabine revizyonu sonrasında Millî Savunma Bakanlığındaki devir-teslim töreninde görevi devreden Millî Savunma Bakanı Fikri Işık’ın bir açıklaması vardı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde FETÖ’yle mücadele kapsamında özel bir birim oluşturulmasından bahsetti, acaba bu özel birimin detayları nelerdir, bizimle paylaşabileceğiniz neler vardır?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Şu anda yok, o çalışma devam ediyor, tamamlandığında uygun görüldüğü şekilde onu ilgili birimlerimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Millî Savunma Bakanlığımız paylaşırlar. Ama şunu söyleyeyim: FETÖ’yle mücadele konusunda gerek Türk Silahlı Kuvvetleri, gerek diğer emniyet birimlerimiz içerisinde hakikaten yoğun, detaylı, özverili bir çalışma şu anda yürütülüyor ve bu tehdit tamamen ortadan kalkana kadar da bu mücadelemiz devam edecek.”

“TERÖRLE HERKESİN MÜCADELE ETMESİ GEREKİR”

Soru: “Anadolu Ajansı geçtiğimiz günlerde bir haber yapmıştı, Amerika’nın Suriye’nin kuzeyindeki üslerini ve askerlerini detaylı olarak belirten bir haber. Pentagon’dan bir açıklama geldi, ‘NATO müttefikinin yetkililerinin böylesine hassas bilgileri vererek kasten güçlerimizi tehlikeye atmasından endişe duyarız’ diyorlar, bu haberin ve buna benzer haberlerin IŞİD’le mücadeleyi, Amerikan askerlerini tehlikeye attığını söylüyorlar. Nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Öncelikle şunu söyleyeyim: Anadolu Ajansının haberi kendi habercilik ağı çerçevesinde hazırladığı bir haberdir. Burada Hükûmetin bir bilgi vermesi, yönlendirmesi gibi bir şey söz konusu değil. Anadolu Ajansı da bir haber kuruluşu olarak bu konuya gündemine almış ve haberleştirmiş olabilir, biz de haber çıktıktan sonra gördük zaten. Şimdi bir kere, Türkiye olarak bizim hiçbir müttefikimizin herhangi bir askerini, görevlisini herhangi bir yerde, Suriye’de, Irak’ta veya bir başka noktada hayatını tehlikeye atmak falan gibi bir düşüncemiz, niyetimiz asla söz konusu olmaz, bizim o ülkelerden beklentimiz de budur. Aynı şekilde bizim askerlerimizin, bizim yetkililerimizin de, dünyanın değişik yerlerinde görevli olan insanlarımızın da hayatını tehlikeye atacak tavır ve tutumlardan uzak durmalarıdır, bu karşılıklı anlayış çerçevesinde zaten uyguladığımız bir şeydir. Şunu da tabi ifade etmem gerekir yeri gelmişken: Türkiye’nin, PYD’ye, YPG’ye destek verilmesi konusundaki hassasiyetini biz hep ifade ettik, bu politikanın yanlış olduğunu ifade ettik, etmeye de devam edeceğiz. Çünkü bir terör örgütünü bir başka terör örgütüyle bertaraf edemezsiniz. PYD’ye, YPG’ye giden bu silahlar, verilen bu eğitim, bu propaganda desteği, medya desteği, siyasi destek, bunların nereye varacağını herhalde Amerikalı yetkililer değerlendiriyordur diye umut ediyoruz. En azından bizim açımızdan bunların PKK’yı desteklediği, PKK’yı güçlendirdiği sonucunu herhalde hiç kimse inkâr edemez.

Zaten PKK terör örgütünün yaklaşımlarına baktığınız zaman, ‘Evet, biz DEAŞ’la mücadele bahanesiyle bu kılıfla şu anda Amerika’yı da arkamıza aldık, Avrupa’yı da arkamıza aldık, dolayısıyla istediğimiz gibi biz alanda at koşturabiliriz’ tavrı içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu cesareti kim veriyor bu terör örgütüne? Bir tarafta siz PKK’ya terör örgütü diyeceksiniz aynı işte bazı Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi, öbür tarafta onlara da muazzam bir alan açacaksınız. Dolayısıyla burada terörle mücadele tutarlı bir şekilde yürüyecekse bunun hakikaten belli kurallar içerisinde yapılması gerekir. Bir noktanın daha altını çizmek isterim burada; maalesef terör uluslararası ve acil bir tehdit olarak ne zaman tanımlanmaya başlıyor? Batılı çıkarları hedef aldığı zaman, DEAŞ terörü gibi, El-Kaide terörü gibi. Ama mesela PKK terörü söz konusu olduğunda, aynı terör örgütü, aynı yöntemleri kullanıyor, aynı yaklaşıma sahip, insanları öldürüyor, masum insanlara saldırıyor, işte demin örneğini verdim, Necmettin Yılmaz gibi genç bir öğretmenimizi, daha önce birçok öğretmenimizi, korucumuzu, polisimizi, vatandaşımızı öldüren bu vahşi terör örgütü, eli kanlı terör örgütü söz konusu olduğunda, sanki adeta onu ayrı bir kategoriye tabi tutuyorlar. Niye? Çünkü Batılı çıkarları hedef almıyor diye. Şimdi bakın burada da o kadar öyle bir çiftte standart var ki. Terör eğer terörse her yerde terördür ve buna karşı herkesin mücadele etmesi gerekir. Hani ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ mantığıyla baktığınız zaman, eninde sonunda döner dolanır o yılan bir gün de sizi sokar. Nitekim bunun küçük bir örneğini biz aslında Hamburg’daki protestolarda gördük, vandalizm düzeyine varan o G-20 karşıtı, küreselleşme karşıtı gösterilerde gördük. Bir grubun nasıl PYD paçavralarıyla, YPG paçavralarıyla orada yürüyüş yapmaya çalıştığını, Alman polisiyle karşı karşıya geldiğini hep birlikte gördük; bizim tam dediğimiz şey de bu işte.”

CEVAP VER