Cumhurbaşkanı Erdoğan, Uluslararası İyilik Ödülleri takdim töreninde yaptığı konuşmada, “Avrupa’da son bir haftadır sergilenen çirkeflikler, en temel hukuk ve diplomasi kaidelerinin ayaklar altına alınması, bizim için hiç şaşırtıcı değildir. Haydutluğa varan tavırları, Avrupa’da yükselen faşizmin, ırkçılığın, İslam düşmanlığının sadece birer işaretidir. Batı’da yaşayan kardeşlerim sizlere sesleniyorum. Dik durun, bunların bu olumsuz yaklaşımları Allah’ın izniyle gelip geçicidir. Çünkü bunların yaktıkları veya attıkları bu bumerang dönüp kendilerini vuracaktır” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından bu yıl 3’üncüsü düzenlenen Uluslararası İyilik Ödüllerinin takdim törenine katıldı. Haliç Kongre Merkezi’ndeki törende, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve bazı milletvekilleri de hazır bulundu. Çok sayıda yerli ve yabancı misafirin de iştirakiyle gerçekleşen törende, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yaptı.

“BİR AVUÇ VAKIF İNSANININ DİKTİĞİ FİDAN, DÜNYANIN 135 ÜLKESİNDE MEYVE VEREN BİR AĞACA DÖNÜŞTÜ”

Yarın kuruluşunun 42. yıl dönümü olan Diyanet Vakfına, emek ve gönül vermiş olanlara teşekkür eden, vakfın kuruluşuna öncülük edenlere ülke ve millet adına minnettarlığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bundan 42 yıl önce, mesuliyet bilinciyle harekete eden bir avuç vakıf insanının diktiği fidan, hamdolsun, bugün sadece ülkemizde değil, dünyanın 135 ülkesinde meyve veren bir ağaca dönüştü. Adeta bir Birleşmiş Milletler toplantısını andıran, dünyanın tüm renklerini, tüm güzelliklerini yansıtan şu manzara, azmin, fedakârlığın, 42 yıllık sabırlı bir mücadelenin ürünüdür” diye konuştu.

Türkiye Diyanet Vakfı’nın, yurt içindeki 1000 şubesi, eğitimden insani yardıma kadar geniş bir çerçeveye yayılan faaliyetleriyle, Türkiye’de ve dünyada çok önemli bir boşluğu doldurduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Vakfımız, bir taraftan hayır-hasenat kültürünün yaygınlaşmasını sağlarken, diğer yandan da tüm Müslüman ülkelere, mazlum coğrafyalara Türkiye’nin dostluk elini ulaştırıyor. Bu noktada, Uluslararası İmam Hatip ve Uluslararası İlahiyat Programlarını çok değerli buluyorum. Dünyanın 70 ülkesinden gelen 2 bin 140 öğrenci, vakfımızın desteğiyle ülkemizde ilim tahsil ediyor. Bu öğrencilerimizin, gelecekte Türkiye ile kendi memleketleri arasında güçlü beşeri köprüler kuracağına inanıyorum. Bu salonu dolduran her bir kardeşimi ben ‘Türkiye’nin gönül elçisi’ olarak kabul ediyorum” dedi.

“GÜNÜMÜZ İNSANI KENDİ ÇIKARI DIŞINDA HİÇBİR ŞEYE KIYMET VERMİYOR”

Uluslararası İyilik Ödüllerini ve bu kapsamda icra edilen etkinlikleri de önemli gördüğünü belirterek, adalet, ihsan, merhamet, istikamet gibi ilkeler doğrultusunda yürütülen hizmetlerin ilelebet devam etmesi temennisinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, vakfın Diyanet İşleri Başkanlığı ile birlikte gerçekleştirdiği ‘Hediyem Kur’an Olsun’ projesini de, doğru yönde atılmış bir adım olarak gördüğünü söyledi ve şunları ekledi: “Bilhassa Afrika’daki, Asya’nın kimi bölgelerindeki, Güney Amerika’daki Müslüman kardeşlerimizin, Kur’an-ı Kerim temininde ciddi sorunlar yaşadığını biliyoruz. Kimi zaman koskoca bir köy, sadece bir mushafla iktifa etmek zorunda kalabiliyor. Misyonerler bu bölgelerdeki kardeşlerimizin aklını çelmek için tüm imkânlarını seferber ederken, onları mushafsız bırakmak bize yakışmaz. Hayırsever ve alicenap milletimizin bu konuda da Vakfımızı yalnız bırakmayacağına inanıyorum. İnşallah bizler de, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, sizlerin çalışmalarına destek olmayı sürdüreceğiz.”

‘Ehli hünerin kadrini bilmek de büyük bir hünerdir’ sözüne atıfta bulunarak, hüner ehli, iyilik, ihsan ve karşılıksız verme gibi mecralarda hizmet gösterenlerden ise kadir-kıymet bilmenin çok daha önemli olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye nispeten iyi konumda olsa da, günümüz dünyasında bu hasletlerin giderek kaybolduğuna şahit olunduğunu, günümüz insanın artık kendi çıkarı, zevki, kariyeri, konforu dışındaki hiçbir şeye kıymet ve ehemmiyet vermeyen bir profil sergilediğini dile getirdi.

“BİZİM İNANCIMIZDA SAĞ ELİN VERDİĞİNİ, SOL ELİN BİLMEMESİ ESASTIR

Cumhurbaşkanı Erdoğan devamında şunları söyledi: “Bırakın uzak coğrafyalardaki muhtaçlara yardım etmeyi, en yakanındaki komşusuna, ailesine, kendi şehrindeki mağdurlara dahi gözünü kapatan bir hayat biçimiyle karşı karşıyayız. Çocukları sahip çıkamadığı için bakımsızlıktan vefat eden anne-babaları, yüreğimiz kanayarak izliyoruz. Bunun yanında çok daha sinsi, çok daha tehlikeli bir hastalığın bünyemize sirayet ettiğini görüyoruz. Bu tehlike, gösterişin, gizliliğin yerini almasıdır. Bizim inancımızda sağ elin verdiğini, sol elin bilmemesi esastır. Bunun sebebi, muhtaçların onurunun kırılmaması, rencide olmamaları, iyilik sahibinin de niyetinin bozulmamasıdır. Bizde, halkın değil, Hakk’ın bilmesi kâfidir. Fakat bilhassa sosyal medyanın da etkisiyle bu incelik kayboluyor. Çok daha vahimi yardım edebiyatı; fiiliyatın, aksiyonun, yardım faaliyetinin önüne geçebiliyor. Birçok insan, ihtiyaç sahibine elini uzatmaktansa, kendisine hiçbir külfeti olmayan sanal ortamlarda, sözüm ona yaptığı paylaşımlarla, insanlık ve kardeşlik vazifesini yerine getirdiğini zannediyor. Öyle ki, gösteriş merakı ve iyiliğin ifşası, çoğu zaman yapılan hayır-hasenatı bile perdeliyor. Gönle dokunmayan, amele dönüşmeyen bir yardımseverlik duygusu, bana göre hastalıklı bir hâldir. Kalbimiz, çevremizde olan bitene karşı hassasiyetini giderek kaybediyor.”

“KALPLERİN NASIR TUTTUĞU, TAŞLAŞTIĞI ZOR BİR DÖNEMDE YAŞIYORUZ”

6 yıldır Suriye’de, dünyayı ayağa kaldırması gereken vahşet görüntülerin, birkaç ülke dışında hiç kimseyi harekete geçirmediğini kaydeden ve “Kalplerin nasır tuttuğu, taşlaştığı zor bir dönemde yaşıyoruz. Merhamet diliyle konuşanların kelimeleri, maalesef artık duyulmuyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle bir zaman diliminde, hem Türkiye’de, hem de dünyanın farkı köşelerinde ‘dünyayı iyiliğin değiştireceği’ inancıyla çalışanları bulmanın ve onların gayretlerine destek olmanın önemli olduğunu kaydetti.

ULUSLARARASI İYİLİK ÖDÜLÜ SAHİPLERİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İbni-i Sina’nın ‘hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir’ sözünü aktararak iyilik neferlerine sahip çıkıp onları teşvik etmenin önemini vurguladı ve bu yılki Uluslararası İyilik Ödülleri’ni alanları şu cümlelerle açıklayıp kutladı: “Ömrünün 40 yılını toprağa, yeşile, tabiat kitabını okumaya vakfeden Mustafa Göçer kardeşimi, cehalet karanlığı ile boğuşan, hayatını sokak çocuklarına adayan Pakistanlı Muhammed Eyüp kardeşimi, genç bir üniversite öğrencisiyken arkadaşlarıyla başlattığı kitap ayracı projesiyle Afrika’daki mazlumların gözlerine derman olan Merve Çirişoğlu kızımızı, ayrımcılığın, kin ve nefret tohumlarının hoyratça serpildiği bir zaman diliminde, hakikati haykıran Amerikalı Suzan Barakat hanımefendiyi, ‘barış dünyanın en güzel kelimesidir’ diyerek, silm dini İslam’ın serdarlığını yapan, kanı kanla temizleyeceğini düşünenlere inat, affetmeye, sulh etmeye çağıran Diyarbakırlı Yayha Kamcı hocamızı, Filistin’de, kurşunlara, bombalara inat hakikate ayna tutan, işgali dünyaya aktaran cesur gazeteci Janna Jihad Hanımefendiyi, Türkiye’nin Suriyeli muhacirler için son 6 yıldır sergilediği dayanışmanın sembolü hâline gelen Cavit ve Hafize Etleç çiftini yürekten tebrik ediyorum. İnşallah sizlerin bu azmi, bu fedakârlık iyilik hareketinin dünyanın dört bir yanına yayılmasını sağlayacaktır.”

Bu yılki vefa ödülünün, 15 Temmuz şehitlerine tevcih edilerek ödülün Türk milletinin şahsi maneviyesine verilmesini de anlamlı bulduğunu ve FETÖ ihanet çetesi mensubu hainlerin ölüm kusan silahlarına göğsünü siper eden 249 şehidin her türlü takdiri fazlasıyla hak ettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne yaparsak yapalım, bu ülkenin istiklali ve istikbali için canlarını feda eden şehitlerimize, bu uğurda yaralanan gazilerimize minnet borcumuzu ödeyemeyiz. Hiçbir söz, onların kanlarıyla yazdığı kahramanlık destanını anlatamaz. Hiçbir ödül, onların fedakârlığına kâfi gelmez. Zira onlar en büyük payeyi, şehit olarak, gazi olarak almışlardır. Onların asıl ödülü Rabbimin katındadır. Bizler sadece şehitlerimizin aziz hatıralarına ve geride bıraktıkları emanetlerine sahip çıkabiliriz” şeklinde konuştu.

“BATININ GERÇEK YÜZÜ ÇOK AÇIK ORTAYA ÇIKTI”

Dün gece Hollanda’daki gelişmelere işaret ederek, yaşananları ‘İslamofobik bir gelişmenin tezahürleri’ olarak değerlendiren ve Batının gerçek yüzünü son birkaç gündür çok açık ve net ortaya koyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu açıklamaları yaptı: “Ben olaylar başladığında bunların faşizan birer baskı olduğunu söyledim, ‘Nazizm yeniden hortladı’ dedim. Arkasına da şunu ilave ettim: ‘Ben Nazizm’in bittiğini zannediyordum, ama aldanmışım, meğerse Nazizm Batıda ayakta.’ Rahatsız oldu beyefendiler. Şimdi soruyorum, dün gece bizim Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Fatma Sayan kardeşime, kalkıp da kendi Başkonsolosluk binasına maslahatgüzarıyla ve diplomatik bir araçla gitmesini engelleyen zihniyet, bunu uluslararası diplomaside ve dünyaya acaba nasıl anlatacak? Şöyle mi anlatacak: ‘Biz davet etmedik ki.’ Nereden çıktı bu? Ben istediğim ülkeye elimde pasaportum, her şeyim varsa istediğim gibi giderim, uluslararası seyahat özgürlüğü çerçevesinde de giderim, bir diplomat olarak da giderim; nereden çıktı bu adet? Ama Nazizm olduğu zaman, faşizm olduğu zaman, ‘benim dediğim doğrudur, benim yaptığım doğrudur, istediğime müsaade ederim, istediğime etmem’ anlayışıyla bunlar orada konsolosluk kapısını kilitleyecek kadar ileri gitmişlerdir, Konsolosumuzu dışarıya çıkarmayacak kadar ileri gitmişlerdir.”

“HOLLANDA, BUNUN BEDELİNİ ÖDEYECEKSİN”

Sabah 4-4,5’a kadar kendisinin, Başbakan Binali Yıldırım ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun telefon başında olduğunu ve görüştükleri Avrupalı yetkililerin kendilerine, hukuk ve diplomatik teamüllere aykırı olarak engellenen Bakan Kaya için ‘çıkması lazım” dediklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Peki Hollanda, Çarşamba günü yapılacak bir seçime sen Türkiye-Hollanda ilişkilerini feda ediyorsan, bunun bedelini ödeyeceksin, bunun bedelini ödeyeceksin. Daha biz olması gerekenleri henüz yapmış değiliz” diye ekledi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Kaya’nın durumu düzeltmek için her türlü girişimde bulunduğunu, daha sonrasında kendisiyle yaptıkları görüşmede oradan ayrılmasını tavsiye ettiğini, Bakanın, kendisini bekleten Hollanda yetkililerinin bu esnada içecek ikramlarını geri çevirdiğini de aktararak, Bakan Kaya’nın bu duruşunun önemli olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda’da yaşayan ve oradaki yerel seçimlerde oy kullanacak 250 bin Türk vatandaşına “Sizler zaten gereğini yapacaksınız, ben biliyorum” diyerek seslendi.

“ULUSLARARASI DİPLOMASİ NEDİR ONU DA ÖĞRENECEKLER”

Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamalarına şöyle devam etti: “Şuraya bakın, Avrupa ırkçılığa gidiyor. Ne demek ırkçılık? Bu bölücülük nedir, bu ayrımcılık nedir? Neredesin Avrupa Birliği? Ondan sonra Tayyip Erdoğan Avrupa Birliği’ne çattığı zaman rahatsız oluyorlar; rahatsız olacaksınız. Almanya’nın devlet televizyonu yalan-yanlış program yapıyor, adamlar bizim 18 maddelik Anayasa paketini yalan-yanlış anlatıyor ve bu Almanya’nın devlet televizyonu. Yani ne diyor? ‘Biz hayır diyoruz’ diyor. Sana ne? Şimdi ben diyorum ki, demek ki Türkiye’de evet diyenler istikamet üzeredir. Şimdi Çarşamba günü Hollanda’da yapılacak seçimden sonra, öncesinde, sonrasında gerekli değerlendirmeleri yapacağız ve nasıl bir tavır takınacağımızı ortaya koyacağız, çünkü bu cevapsız bırakılamaz. Benim Bakanıma, Dışişleri Bakanıma, bunun yanında Ekonomi Bakanıma, bunun yanında yine milletvekili arkadaşlarımıza oralarda her türlü affederseniz edep dışı davranışları yapanlar bunun bedelini ödeyecek. Benim Hollanda’daki vatandaşlarımın üzerine atlarla yürüyen, affederseniz, kendi içlerindeki o hırslarını köpekleri sürmek suretiyle ortaya koyanlar bunun bedelini ödeyecekler. Bunların içinde birçoğu Hollanda’nın vatandaşı… Çıkmış bir tanesi ne diyor? ‘Türkler burayı terk edecek.’ Terk etmeyecekler, bunlar oranın vatandaşı artık, terk etmeyecekler. Bu daha da gelişecek ve genişleyecek. Bunun bedelini her türlü ödeyecekler kusura bakmasınlar, ödeyecekler. Ve diplomasi nedir onu da öğrenecekler, uluslararası diplomasi nedir onu da öğrenecekler.”

“KOMŞULARINIZI ALIN GELİN TÜRKİYE’YE VE MİSAFİRPERVERLİK NEDİR GÖRSÜNLER”

Geçtiğimiz hafta 3. Millî Kültür Şûrası’nda öne çıkan “Dünyanın iyiliği için Türkiye” vurgusu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yurt dışında yaşayan Türklerin tatillerini Türkiye’de geçirmelerine yönelik ‘Komşunu da al gel’ çağrısını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda ve Almanya’da yaşayan Türklere hitaben, “Komşularınızı alın gelin Türkiye’ye ve misafirperverlik nedir görsünler, ev sahipliği nedir görsünler. İnanıyorum ki, bunu da göreceğiz ve gelen misafirlerimiz de burada misafirperverliği görecekler, bu ülkenin yaklaşım tarzını görecekler” çağrısında bulundu.

“HALEP’TE ENKAZIN ALTINDA KALAN, SADECE MASUM YAVRULAR DEĞİL İNSANLIĞIN VİCDANIDIR”

6 yıldır Suriye’de yaşananların, 15 Temmuz gecesi ve sonrasında şahit olunanların büyük bir ibret vesilesi olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu iki hadisenin, maskelerin düşmesine, gerçek yüzlerin görünmesine vesile olduğunu dile getirdi ve “Suriye bugün DEAŞ gibi, PYD/YPG gibi terör örgütlerinin ya da bunların zulmünü aratmayan mezhepçi milislerin tatbikat alanına döndü. Kimyasal silahlarla, varil bombalarıyla, füzelerle devlet terörü uygulayan rejim tarafından mazlum bir halkın yok edilmesine tüm dünya seyirci kaldı. Halep’teki enkazın altında kalan sadece masum yavrular değildir; insanlığın vicdanıdır, merhametidir, ahlakıdır. Dera’da, Hama’da, Humus’ta yerle yeksan edilen sadece binalar değil, aynı zamanda 1 milyar 700 milyonluk İslam âleminin izzetidir, onurudur. Suriye’de balistik füzeler şehirleri vururken, aynı zamanda 7 milyarlık insanlık ailesinin savunduğunu iddia ettiği değerler de hedef alınmıştır” değerlendirmelerine yer verdi.

Halep’teki bir duvar yazısında yer alan, “Suriye’de ölen çocuklardan, kan yerine petrol aksaydı, dünya anında müdahale ederdi” cümlesinin, gerçeği tüm çıplaklığıyla yüzlere çarptığına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm bu yıkım, 6 yıldır devam eden katliam, maalesef, milyarlarca dolar bütçesi olan uluslararası kuruluşlar tarafından sadece seyredildi. Halepli çocukların, kadınların, doktor aranırken tekerlekli sandalyede son nefesini veren anaların acıları, Avrupa’nın nasırlaşmış kalbine dokunmadı. Canlarını tehlikeye atıp, azgın dalgalarla boğuşarak vardıkları sınır kapılarında Suriyeli kardeşlerimizi dikenli tel örgüler ve yüksek duvarlar karşıladı. Kimi ülkelerde birilerinin, ellerinde silahlarla mülteci avına çıktığına bile şahit olduk. Kimi müreffeh başkentlerde mültecilerin kaldığı derme-çatma yerlerin yıkıldığına, taşlarla kapatıldığına utançla şahitlik ettik. Umutla topraklarına gelen sığınmacıların yanlarında getirdiği üç-beş ziynet eşyasına el koyan sözde ‘gelişmiş’ ülkeler gördük. Aylan bebeğin sahile vurmuş masum bedeni, Ümran bebeğin bakışlarına sinmiş derin korku bile dünyayı, ilgili kurumları harekete geçirmeye yetmedi. Türkiye tüm imkânlarını seferber ederek kardeşlerine sahip çıkarken, Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlar verdikleri sözleri yerine getirmedi. Hatta bu kuruluşlar, mültecilere harcadıkları üç-beş kuruşu da, kalkınmakta olan ülkelere vermek zorunda oldukları paylardan kestiler.”

“AVRUPA’DA EN TEMEL HUKUK KAİDELERİNİN AYAKLAR ALTINA ALINMASI HİÇ ŞAŞIRTICI DEĞİL”

Aynı tavrı ve çifte standardı 15 Temmuz’da Türkiye’nin de gördüğünü, kimi ülkelerin darbe teşebbüsü başarılı olsun diye sabaha kadar heyecanla beklediğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Pakistan’dan Bahreyn’e, Fas’tan Kosova’ya, Endonezya’dan Filistin’e kadar kardeşlerimiz bizim için dua ederken, güya demokrasinin beşiği olan birçok Batı ülkesinde birilerinin gönlü darbecilerden yanaydı. Batılı televizyon kanallarının yayınlarını incelerseniz, sabaha doğru yaşanan hayal kırıklığını görebilirsiniz. Her yıl Türkiye için insan hakları karnesi hazırlayanlar, en temel insanlık dersinden, demokrasi dersinden sınıfta kalmışlardır, bunu da ilan ediyorum. Avrupa’da son bir haftadır sergilenen çirkeflikler, en temel hukuk ve diplomasi kaidelerinin ayaklar altına alınması, bizim için hiç şaşırtıcı değildir. Haydutluğa varan tavırları, Avrupa’da yükselen faşizmin, ırkçılığın, İslam düşmanlığının sadece birer işaretidir” ifadelerine yer verdi.

Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarına, “Unutmayın, dik durun, bunların bu olumsuz yaklaşımları Allah’ın izniyle gelip geçicidir. Çünkü bunların yaktıkları veya attıkları bu bumerang dönüp kendilerini vuracaktır. Türkiye güçleniyor, Türkiye güçlendikçe bunlar eziliyor, zelil hâle geliyor. Daha da ezilecekler. Bunları, kendi silahları neyse o silahlar vuracak” cümleleriyle seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ortadoğu’daki terör örgütlerinin silahlarının Batı ülkelerinden geldiğini ve bunun belgelerinin ellerinde olduğunu ifade eden etti ve “Yalan söylüyorlar, ‘böyle bir şey yok’ diyorlar. İşte belgeler, resimler ve terör örgütünün bunlar formalarıyla, elbiseleriyle ortadalar. Kimi aldatacaksınız, biz sizi biliyoruz” sözlerine yer verdi.

“SURİYE’NİN KUZEYİNDE TERÖR ÖRGÜTÜNÜN DEVLET KURMASINA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’nin kuzeyinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Özgür Suriye Ordusu ile birlikte terör örgütlerine yönelik yürüttüğü operasyona da değinerek, “Şimdi sırada Münbiç var. Ve Rusya seyahatinde de Rusya Devlet Başkanı Putin’le de bu konuları enine boyuna görüştük. Ve bütün mesele, inşallah Suriye’de Türkiye için tehdit oluşturacak unsurlardan Suriye’yi arındırmaktır, temizlemektir. Ve asla Suriye’nin kuzeyinde bir terör örgütünün devlet kurmasına müsaade etmeyeceğiz, bunun da bilinmesini istiyorum. Bu PYD, bu YPG asla buralarda bir terör örgütü olarak devlet kuramayacak. Ve Türkiye Silahlı Kuvvetleriyle, polisiyle, bir defa bizimle ortak hareket eden Özgür Suriye Ordusu’yla burada böyle bir yapılanmaya asla müsaade etmeyeceğiz” açıklamalarında bulundu.

“BATILILAR GEÇMİŞLERİNDEKİ UTANCI TEMİZLEYEMEZ”

“Batılılar ne yaparsa yapsın geçmişlerindeki kanı, zulmü ve utancı temizleyemeyeceklerdir. Biz Suriye’de, Yemen’de, Irak’ta insanlığa karşı vazifemizi yapmanın gururuyla yolumuza devam edeceğiz. Biz onların sadece sömürgeyle, katliamla anıldığı Afrika’ya tarihimizde hiçbir leke olmadan başımız dik, alnımız ak gitmeye devam edeceğiz” vurgusunda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 Nisan’ın oyunun bir kez daha bozulduğu bir tarihin olacağını, milletin ferasetinin bir kez daha şer odaklarına galebe çalacağını, 17 Nisan sabahı Türkiye’nin çok daha aydınlık, çok daha parlak bir güne uyanacağını dile getirdi.

Konuşmasının sonunda Türkiye Diyanet Vakfı’na çalışmalarında başarılar dileyen ve bu yılki Uluslararası İyilik Ödüllerine layık görülenleri tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini “Rabbim iyileri aramızdan eksik etmesin. Rabbim, iyilik için çalışan herkese güç versin, kuvvet versin, yardımcısı olsun” dualarıyla tamamladı.

CEVAP VER