Engelliler haftasında olduğumuz bu dönemde, engelliler, engeller, engellileri engelleyenler ile ilgili sorunları ve önerileri belirtelim istedik.
Hiç kimse istemez ki; engelli doğsun, yaşamında bir engel yaratacak durumla karşılaşsın… Her ebeveyn, sağlıklı, aktif, başarılı olan bir çocuğu olmasını düşünerek; dünyaya bir bebek getirir ama ne yazık ki; herkes sağlıklı doğmuyor… Bazı çocuklar, genetik, hamilelik döneminde, bazıları hayata geldikten sonra ateşlenme, kaza durumları, kronik rahatsızlık gibi durumlarla, bir engelle karşılaşıp; hayatı boyunca, o engelle nasıl yaşayacağını öğrenerek; yaşamını idame ettirirler. Bazıları tamamen bakıma muhtaç olup; kendi hayatını ebeveyninin desteği ile idame ettirirken, diğer grup ise, kazaların, yaşlanmanın etkisi ile oluşan rahatsızlıkla, kullandıkları ilaçların yan etkileriyle, olumsuz çalışma şartlarıyla, geçirdiği rahatsızlığın verdiği etkiyle oluşan engellerle, hayat kalitemizde düşüşler yaşatıyor. Yaşın getirdiği sorunlardan da engelimiz oluşabilir. Hiçbir aile yoktur ki; herhangi bir rahatsızlık, engel gibi sorunlarla karşılaşmasın! Burada nirengi noktası; karşılaştığın engel mi; sen mi güçlüsün!
Herkese göre, kendi yaşadığı sorun, en büyük sorundur. Bazen durumu bizden çok daha kötü olanları görürüz ve halimize şükrederiz ama bu birkaç dakika sürer ve tekrar sübjektif değerlendirmeye devam ederek; kendi sorunlarımızla başbaşa kalırız… Hatta bazılarımız, bir gün iyileşir ve daha önce yaşadığı sorunu bile unutup; aynı sorunu yaşayan kişilerin hislerine bile ortak olamayabilir! İlk önce tarafsız ve empati ile yaklaşmanın öğrenilmesi lazım. Bence, okullarda sosyopsikoloji konusunu ele alan bir ders olmalı! Ne dersiniz? Böylece bireysel düşünceden, toplumsal düşünceye bir basamak atlanmış olur… Kişilerin birbirini daha iyi anladığı, daha iyi hissettiği anda, zaten mutluluk, sevgi olur. Mutluluk ve sevginin olduğu yerde ise, müreffeh yaşam olur.
Herhangi bir engellinden dolayı hayata küsenleri de; %90 engelli olup; %10 engelsiz durumunu görerek, birşeyler ortaya çıkaranları da biliriz… Örnek verilmesi gerekirse, İngiliz fizikçi Stephan Hawking’i dünya tanır… 21 yaşında ALS hastası olup; tekerlekli sandalyeye bağlı, tek kolu ve başından başka uzuvlarını kullanamayan ama Einstein’den sonraki 2. fizikçisi olması, bunun güzel bir örneği…. Yani engelin engelleyemediği; engel tanımayan, birçok engelliye idol olabilecek bir engelli!
Tüm engelliler olarak nasıl bir yol isleyebiliriz derseniz:
En büyük fark ‘YAPACAĞIM, YAPABİLİRİM’ diyebilen kişilerden birisi olunmalı!
Ailelerin psikolojk destek veren kişiler olduğunu unutmayalım!
İradenin, engelden daha güçlü olduğunu anımsayalım!
Bulunduğumuz toplumda, mahalle baskısının etkisini, sivil toplum gücüyle püskürtmeyi, STK’lara katılarak öğrenelim!
Toplum; özellikle kamu olarak epilepsililer hangi noktalara dikkat edilmeli derseniz:
İşsizlikte 1. sıradayız.
Ne engelli; ne de engelsiz konumundayız!
Epilepsiliye bir hastane engel derecesi için %25 derken, diğeri %45 engelli demesiyle, hastanelere karşı güvensizlik yaşıyoruz!
950.000 kişi için bakanlıktan 15 dakika randevu verilmemesi, bize verilen değeri sizce nasıl ifade ediyor?
Daha önce seçim, korona, deprem nedenleri öne sürülürken, bugün herhangi bir neden kalmamışken bakanlıklardan, belediyelerden randevu verilmiyorsa, bunun adına birçok epilepsili ‘bize karşı ilgisizler’ fikrinde birleşiyor!
Dünya genelinde uygulanan literatürde, gelişmiş ülkelerde yaşanan şartların mı uygulanması daha doğru; 3. dünya ülkelerin uygulamasının devam edilmesi, hâlâ Ortaçağdaki gibi epilepsililerden çekinilmesi mi?
Gelişmiş ülkelerde epilepsililer rahatlıkla istihdam edilirken, bugün hâlâ Türkiye’de Ortaçağ sorunun yaşamasının nedeni, medya, kamu desteğinden yoksun olduğumuzdan kaynaklandığı anlaşılmamakta mı?
Hâlâ epilepsililer için, cin çarpması, bulaşıcı hastalık, anne olamaz gibi saçma sapan fikirler ortaya sunuluyorsa; sesin duyulmaması hangimizin eksikliği?
İstihdam konusuna baktığımızda, işsizlikte 1. sırayı alan ve 2. sırada bulunan engellinin 3 katı farkla işsizliği yaşayan epilepsililer olarak, ‘1 kereye mahsus, kamu istihdamı için %2 gibi bir kontenjan belirleyin. Senelerce yapılanların bir nebze de olsa açığı kapanır. Biz de konuyu İŞKUR’a götürdük ve ‘hangi iş kollarında çalışabileceklerini belirleyelim’ dedik. 4 sene bekledik, bu ay görüşme yapıldı. Bakan, bakan yardımcısı ve İŞKUR engelliler başkanı ile görüştük. Bakalım hassasiyetleri ne derecede göreceğiz…
Ülkemizin tamamını kapsayan tek epilepsi hasta derneği olarak görev yaptığımızı belirttik. Her engelli grubunun şubelerine yer gösterilirken, hiçbir belediye bize genel merkez için yer gösterilmedi. Sosyal belediyecilik için doğru bir davranış mı?
Dünya Epilepsi Derneği’ndeki ülkelerin aldıkları destekleri görünce, şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz! Hatta Müslüman ülkeler grubunda Fas’ın aldığı desteklerini görüyor; Müslüman ülkelerin faaliyetlerinin %49’unu elde ettiğini gözlemliyoruz. Peki hiç Türkiye’yi de yükseltmek, bayrağı yukarı taşımak için, bizim tek başımıza olmamızın doğru olmayacağını, eksik olacağını göremiyor muyuz?
Balkan ülkeleri toplantısında her ülkenin Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı tarafından, diğer tarafta ise birçok sağlık kurumu tarafından desteklenirken, tek desteklenmeyen kurumu olduğumuzu görmemiz bizi derinden etkiliyor! Sizi hiç mi etkilemiyor?
Epilepsi ve kalp krizinde ilk yardım hayat kurtarır ama kalp krizinde ilk yardımın önemi bilinirken, epilepside ilk yardım hâlâ bilinmiyorsa, bunu eksikliği nerede aramak gerekir?
Epilepside ilk yardım için 40 saniyelik kamu spotu için hiçbir yerden film çekimi desteği bulamıyorsak; iş insanlarımızın, ne derece sosyal sorumluluk sahibi olduklarını tekrar düşünmemiz gerekmez mi?
Sağlık Bakanlığı’nın yayınına göre ‘bugüne kadar yeterince desteklenmeyen epilepsililerin desteklenmesine karar verildiği’ kararını içeren, Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı protokolden sonra, kararının diğer kurumlar tarafından uygulanması gerekmez mi?
Sadece Mesut Yılmaz gibi tanınmış kişilerin çocukları epilepsiden ölünce mi; medyanın aklına epilepsililer gelmeli? Medya için diğer epilepsililerin değeri yok mu?
Değer birçok hastalıkların farklı tarihlerde haber yapılmasını, Dünya Epilepsi Gününde bile, yani 365 günde 1 gün bile haber yapmaya yeltenmeye ulusal basın, gerçekten ulusal kelimesini epilepsililer açısından hak ediyor mu?
İşe başvururken epilepsili olduğunu söylerse işe giremeyen, söylemezse nöbet geldiği anda tazminatsız işten çıkarılan epilepsililer, çalışmadan, para kazanmadan açlıktan mı ölmeli?
Acaba ‘diğer engelli grupları gibi sesimiz duyulmadığı için mi basın bizimle hiç ilgilenmiyor’, diye düşünmeden geçemiyoruz!
7,5 yıl ilk yardım videosu hazırlayarak hayat kurtaralım diye uğraştık. Ne Sağlık Bakanlığı, ne Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri, ne de İçişleri Bakanlığı Sivil Toplum Genel Müdürlüğü destek vermedi. Ne zaman Cumhurbaşkanına sunduk, o gün onaylandı ve TRT ile çekildi. Önemli her konu hayat geçsin diye mutlaka Cumhurbaşkanına mı gitmeli?
UĞRAŞA UĞRAŞA ÇEKTİRİLEN, RTÜK TARAFINDAN ONAYLANAN KAMU SPOTU, NEDEN HALA ULUSAL KANAL OLDUĞUNU İDDİA EDEN KANALLARDA YAYINLANMIYOR?
Birçok medya önemli değil, izlenen konuları haber yapıyor; yapar da… Ne de olsa ticari amaçlı. Sosyal amaçlı oldukların ne yazık ki artık düşünemiyoruz! Peki TRT için ne demeli? TRT’den bizim sesimiz olmasını istememiz anormal bir talep mi? Senede 1 kere bizim sesimiz olamaz mı?
Aynı soruyu iş insanları içinde düşünüp; birçok engelliden daha kalabalık olmamıza rağmen ilgilenmiyorlar acaba reyting mi arıyorlar diye düşünmeye başladığımızı itiraf etmeliyiz…
Biz sorunlarımızı 52 haftada 1 hafta dile getirebiliyoruz. Biz sorunları ilettik…
Sadece makaleye sadece bakacaklar mı, yoksa baktıklarını görecekler ve önemseyecekler mi?
Sesimizi duyacaklar mı; yoksa bizi dinleyecekler mi?
Engellilerin haricinde, kamu, özel sektör ve basına gönderdiğimiz bu yazıyı bakalım kim ne kadar dikkate alacak!
Biz engelimiz ile yaşarız. Yeter ki siz sizin engeliniz engelimiz olmasın!
Engelli haftasında, yani 52 haftada 1 hafta bizi görmeniz, duymanız, empati yapmanız dileğiyle… Sevgiler
Ebru ÖZTÜRK