Nedir dokunabilir olmak; nedir hissedilebilir olmak? Kelime anlamına hem soyut, hem de somut olarak birlikte bakalım… Dokunabilir olmak, herhangi bir sorunu, sevinci kendi için olmasa da, başkasının yaşaması için ona dokunmasıdır… Hissedebilir olmak ise, senin değil; başkasının yaşadığı sorunu fark edebilmesi, anlayabilmesidir! Bunu öğrenmen öğrenimle yani gideceğin üniversiteye değil; eğitimle yani hayatın boyunca aldığın bilgilere, menfaatsiz yaklaşımlar ile elde edilen harika bir duygudur; tabi öğrenebilenlere…
Aslında bu dünyadaki herkesi kapsayan bir konu… Kimler dokunabilir ve hissedebilir iken, nasıl bunu hissettirebiliyordu konusunu içeren bir örneği göstereceğim…
Sanata verilen önem çok önemlidir. Büyük Önderimiz’in dediği gibi, ‘sanatsız kalmış bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir.’ Sanatı kişi, halk, belediye, devlet, milletvekilleri, şirketler, ve basın destekler. Sanatla bazı sorunlar anlatılıyorsa, o zaman bu konuda hassasiyet daha da artar; artmalıdır tabi… Sanat harikadır, dokunabilirlik; hissedebilirlik hissedildiğinde! Bunun güzel bir örneğini, otizmi yaşayan ama engel tanımayan doktoru, Mucize Doktor dizisinde görmüştük. Birçok kişi otizmi bu dizi ile öğrenmedi mi? Herkes demiyorum! Çünkü BANA NE OTİZMLİLERDEN diyen bazı kişiler de olduğu bilinen bir şey; aynı BANA NE EPİLEPSİLİLERDEN diyen kişiler olduğu gibi!
Kamu ve özel sektörden olan yüzlerce kişiye yazılar gönderildi, telefonla arandı, ziyaretlerle görüşmeler yapıldı… Birebir ziyaretlerde ve telefon konuşmalarında öyle etkili, öyle ilgili görünürler ki; zannedersiniz kapıdan çıkar çıkmaz hemen yetkili kişileri arayacaklar ve birlikte çalışmaya başlayacaklar… Bir de bakarsınız ki; değil günler, aylar; yıllar geçse de ne dokunabilirlik vardır; ne de hissedebilirlik!
Oysa sen bir bakansın! Sen bir milletvekilisin! Sen belediye bir başkanısın! Sen bir holding sahibisin! Sen bir basın genel müdürüsün! Sen bir sivil toplum kurumu başkanısın! Ama sadece kağıtta böyle birisi oluyorsun; eğer hissedebilirlik ve dokunabilirlik ruhun yoksa!
Merak etme; ayağın kopmadan, o kişinin hislerini anmaya çalışırsan; kanser olmadan kanser olanı anlaya çalışırsan; işte o zaman o harika duyguyu, sen de hissedebileceksin; DOKUNABİLİRLİK; HİSSEDEBİLRLİK!
Şubat ayında gerçekleşen galada, oynanan tiyatro oyununun ödenmemesinin sonucu olarak, üstümüzde patlayan gideri nasıl ödeyeceğiz diye kara kara düşündük! Oysa söylenenlerin arkasında durulması gerekmez mi? Bu kadar güvensizlik içinde mi yaşamalıyız? Eğlence amaçlı konulara destek verilirken; neden en az Mucize Doktor gibi eğitici olan, Hoşça Kal Epilepsi desteklenmiyor? Hem aylarca sürecek bir şey değil, tek oyunla halka vermesi gereken tüm bilgiyi veriyor! Hem de %90’lık kitlenin bilinçsizce hastalığını sakladığı ülkemde!!! Bu kadar duyarsızlık sizce normal mi?
HİSSEDEBİLİR ve DOKUNABİLİR KİŞİLER BİZİM İÇİN DÜN NE YAPTI?
Oğuzhan albaya ‘biz ne yapacağız; daha borcun üçte birini ödedik’ deyince, ‘siz çok güzel şeyler yapıyorsunuz; biz de sizi müzikle destekleyeceğiz’ dedi. Haftada 1 gün, bir araya gelerek çalışmalar yaptılar ve 5 haftalık çalışmanın sonunda harika bir program ortaya çıktı! Tüm borç ödendi mi; derseniz ödenmedi ama üçte birine yakın kısmı daha ödendi… Bilet satamıyoruz; yanlış anlaşılma olup; sivil toplumla ilişkiler başkanlığı yanlış anlamasın diye… Bizim ücretsiz yaptığımız program için bağışta bulunanlar ile ödemeleri çıkartmaya çalıştık… Aslında bir iş yeri için, bir yemek parası ücreti… Belediyeler için yapılan faaliyetlerden birinin yirmide biri bile değil!
Kim ne desteği verdi derseniz; Etimesgut Belediyesi ücretsiz salon verdi. ABB Başkanı, çelenk ile ‘yanınızdayız’ dedi, çok milletvekiline mesaj gönderdim sadece Aylin Nazlıaka bağış yaptı. Derneklerden Uzat Elini Derneği kendi arasında 6100 TL para topladı ve 20 TL’den satmak için bize küçük broşlar verdi 120 TL’de oradan geldi. Ben kitaplarımı hediye ettim ve imzaladım, satıldı 2600 TL kazandık. Bir de hesaba bağış yapanlardan gelen 6350 TL ile 15.170 TL toplandı. Kaldı 22.000 TL… Toplanan tutar çok kişiye küçük gibi görünebilir; oysa onun değeri benim için çok ama çok büyük’ AMAAAAA eğer bir siyasi, ideolojik, dinsel, cinsel, dilsel, bölgesel vb gibi bir yeri destekleyen kurumlardan biri olsak, neler gelirdi neler!!!!!!!!!!! Suçumuz ne? Biz 22 yıldır hiçbir yere yaslanmadan, dimdik yürüdük. Zaten düşünsenize; köy, mahalle dernekleri bile bağış alırken, 950 bin epilepsili, aile olarak düşünüp; 4 ile çarpınca 4 milyonu etkileyen kurum neden destek almaz? Birçok kurum 3 maymunu oynuyorlar ama basının karşısına çıkınca başlıyorlar ‘SOSYAL SORUMLULUK’ hikayelerine… Unutmayalım kurumun tanıtımının olacağı yere destek veriyorsun, onun adı sosyal sorumluluk değil REKLAM olur. Reklam her yerden yapılır. Oyda hissedebildiğin için, dokunabildiğin için yaklaşıyorsan, işte odur SOSYAL SORUMLULUK. Hatırlatalım; ekonomik değil; sosyal kelimesi geçiyor! Unutmayalım satış değil; sorumluluk adı var!
EN BÜYÜK DESTEK KİMDENDİ?
En büyük destek 2 müzik grubundan geldi. İlk Adım Müzik Grubu ve Gordion Caz Tango Grubu, dün 19.00-21.30 arasında Yunus Emre Kültür Merkezinde harika bir konser verdi. 6 gün içinde hızla hazırlanan bir organizasyona, 68 izleyici katıldı. Katılımcılardan çok az kısmı bağışta bulunanlar misafirler idi…
İlk Adım Müzik Grubundaki arkadaşlardan bazıları, hem Cumhurbaşkanlığı Orkestrasında bulunacak düzeyde öğrenimi, hem de hiç epilepsi ile ilgili olmadıkları halde hissedebilen ve dokunabilen yeteneği olan eğitimli kişilerdi! Kimdi bu arkadaşlar derseniz, Büşra YÜCEL, Evren ŞEN, Utku GÜLHAN, Gürcan YAZIROĞLU, Alp Ediz İLGEN idi ve klasik müzik ile destek verdiler… Diğer tarafa ise 2 ay önce kurulan, ilk konserini bizim için veren, Türkçe, İngilizce, Fransızca, İtalyanca şarkıları harika bir şekilde üç farklı renkte sesle seslendiren, Gordion Caz Tango Grubu sanatçılarımız, Asena Topçubaşı YAVAŞ, Evren MUMCU ve Ömer Lütfi GENÇ idi. Her iki grupta da bulunan, bu organizasyona destek veren, bu fikri ortaya atan Oğuzhan AKOVA’ya da çok çok teşekkür ediyoruz Bu arkadaşlarımız değil kazanç sağlamak, kendi imkanları ile gelen, hatta piyanosunu bile kendi imkanları ile taşıyarak bize destek verecek kadar duyarlı kişilerdi! Hatta gerekirse bir konser daha veririz dediler!! ‘Hissedebilir ve dokunabilir kişilerin tanımı’ deyince, sadece bu paragrafı okumak; yeterli bence….
Eğitimlerde hep söylediğim bir söz vardır… Bakmak değildir önemli olan, görmektir! Duymak değildir önemli olan; dinlemektir! Diğer bir şekilde ifade etmek gerekirse, sandalyede oturmak değildir önemli olan; sandalyeleri hak edebilmektir. Bu sözler bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, STK başkanları, iş insanları, basın için de geçerli! O görüntüde küçük gibi görünen, oysa yüreği büyük olanlarla, daha çok farkındalıklar yaparız biz; aynı 22 yıldır yaptığımız gibi!
Bir fıkrayla bitirelim konuyu. Yangın çıkmış; filler yangını söndürmek için hortumlarını kullanırken, birde bakmışlar karınca gidip geliyor… Filler gülmüş ve ‘sen o kadar suyla ne yapabilirsin ki’ demişler. ‘Benim de gücüm bu’ demiş. Gücümüz oranında çalışıyoruz ama bize destek veren hissedebilir ve dokunabilir kişilerin yanımızda olduğunu, yalnız olmadığımızı hissetmemiz bizi 22 yıldır yürütüyor… Duyarsız kişiler bizim için, kardan adam misali… O anda büyüktür ama büyüklüğü tartışılır; kumdan yapılmış kaleler gibi… Bugün bizim başvuruda bulunup; destek alamadığımız en tanınmış iş insanlarının kurduğu dernekler, en büyük olarak görünen kamu kurumları, en etkili görünen belediyeler, kendisini en önemli gören basın kurumlar misali hiç ilgilenmeyenler gibi… Değişen, devredilen, kapatılan çok kurumlar var ama biz destek almasak da; aynı yolda, aynı amaçla, aynı hedefe büyüyerek, sesimizi yükselterek, hissedebilir ve dokunabilir kişileri arttırarak yürümeye devam ediyoruz ve devam edeceğiz!
Yanımızda olan Etimesgut Belediyesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Uzat Elini Derneği, Münir ÖZTÜRK ve 5 hafta bizim için çalışan İlk Adım Müzik Grubu ile Gordion Caz Tango Grubu’na, katılımcılara, hiç gelmediği halde bağış yapanlara ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Görün bak! Bizler karınca misali kalan tutarı da öderiz; daha ne sorunları da çözeriz; ateşin çemberinden geçmiş epilepsililer olarak!
Sevgilerimle.