13 Şubat 2025 tarihinde Dünya Radyo Günü’nde açılan Radyo ve İletişim Müzesi, Ankara’nın ilk ve tek Radyo ve İletişim Müzesi olarak ziyaretçilerini ağırlıyor.
Altındağ, Hamamönü’nde bulunan müzenin binası 1945 yılına kadar bir konak olarak, yaşam alanı şeklinde kullanılmış. Ancak 1945 yılından sonra yıkılmış ve yıkıldıktan sonra 2013 yılına kadar boş kalan bu alan 2013 yılında tekrardan aslına uygun olarak yapılmış.
Müzede geçmişe damgasını vuran, bir döneme tanıklık eden cihazlar mevcut. Başta lambalı radyolar, transistörlü radyolar, taşınabilir el radyoları olmak üzere devamında diğer iletişim araçları, teypler, telefonlar, kasetçalarlar, gramofonlar, olmazsa olmaz ankesörlü telefon kabini (ya da kulübesi) ve jetonlar, faks makineleri, çağrı cihazları, bir döneme damgasını vuran iletişimdeki siyah beyaz tüplü televizyonlar, el telsizleri, ilk çıkan akılsız cep telefonları mevcut. Diğer iletişim araçları arasında telgraf örnekleri, kartpostal örnekleri, eski tarihli mektuplar da bulunmakta.
Özel şahsa ait bu iki katlı binayı gezecek ziyaretçiler hem konağı hem de müzeyi yani iki konsepti bir arada gezmiş oluyorlar ve müzenin ayrıcalığı da bu. Bazı ziyaretçiler sadece konağı gezerken bazıları müze kısmını ziyaret ediyorlar.
Bir dönemin, bir tarihin yeniden canlandırıldığı bu bölge artık müzeler bölgesi olarak da adlandırılmaya başlanmış. Kale ve çevresindeki birçok müze bu civarda bulunuyor ve hepsi de yürüme mesafesinde yer alıyor.
Makine boyutunda adetsel olarak an itibariyle 102 adet eserin bulunduğu müzede yazılı iletişim araçları bu sayının dışında tutuluyor. Yani kartpostallar, mektuplar, pullar, 1969 tarihinden kalan bir gazete bu sayıya dâhil değil.
Eski kartpostallar iletişimin çok zayıf olduğu dönemlerde, evde telefonun bulunmadığı dönemlerde kullanılan en önemli iletişim araçlarının başında geliyor, telgraf da aynı şekilde.
Bağış yoluyla edinilen bir objenin bulunmadığı müzede bina sahibinin kendi ilgi alanıyla, merakıyla toplanmış objeler yer alıyor. Kendi mevcudunda bulunan bir kısım cihazın üzerine, bu binayı müzeye çevirme düşüncesinin akabinde bina sahibi geri kalan cihazları da Türkiye’nin çeşitli yerlerinden temin etmiş.
Satılık bir objenin bulunmadığı müzede olabildiğince sade, öz, ana materyallerle, ana cihazların üçer beşer tanesiyle bir dönem anlatılmaya gayret edilmiş.
Müzeyi gezerken belli bir yaş grubu, özellikle X kuşağı ve öncesi yaş grubu ziyaretçiler; tamamen kendi yaşamlarından bir anıyı, bir parçayı, yaşadıkları anıları burada buluyorlar ve mutlu oluyorlar. Bir gülümseme oluşuyor yüzlerinde. Aslında amaçlanan şeylerden bir tanesi de bu, bir döneme tekrar gönderebilmek insanları. Tekrar canlandırabilmek o anıları, o zamanları. Müzenin ana, temel gayelerinden bir tanesi de bu.
Eski radyolar, pikaplar, geçmişte kullanılmış tüm iletişim aygıtları birkaç istisna hariç mevcut. Eski radyolar, lambalı radyolar, transistörlü radyolar, taşınabilir el radyoları müzenin radyo grubunda yer alıyor.
Diğer gruplar arasında telefonlar, gramofonlar, telsizler, siyah beyaz tüplü televizyon, taşınabilir el televizyonu, araç televizyonu, ilk çıkan akılsız cep telefonları, çağrı cihazları, faks makinası ki çok önemli ve bir döneme damgasını vurmuş ve belli kurumlarda hala kullanılmakta.
İletişim boyutunda olmazsa olmaz jeton ve telefon kulübesi bu işin tamamlayıcı unsuru olarak, ikisi bir arada müzede yer alıyor. Türk Telekom’un müzeye bir hediyesi olan bu orijinal kulübenin ankesörü de orijinal. Ankara’nın böyle bir müzeye ihtiyacı olduğundan yola çıkılarak Radyo ve İletişim Müzesi’ne hediye edilmiş.
Ayrıca üst katta yer alan Türk Telekom köşesinde de PTT’nin özelleşmesi sonrasında bir dönem kullanılmış olan kontörlü telefon kartları da mevcut ve koleksiyonluk seri olarak müzeye hediye edilmiş.
Ziyaretçiler, konağın yemyeşil bahçesindeki Radyo Cafe’de keyifli zaman geçirebiliyor. (kaynak:ankaranethaber.com)


