Hocalı soykırımı hakkında iştirak ettiğim sempozyum ve kongrelerde  konuyu tartışmaya açmışımdır hep. Türkiye’deki yetkili kişilerle konuştuğumda, bilim adamları arasında, siyasiler, öğretim üyeleri ile diyalogumda hamı  söylediklerimi, yazdıklarımı, TV’deki konuşmalarımı taktir ediyordur. “Bravo, doğru söyledin” diyorlar. Ermenistan’ın topraklarımıza tecavüzü dosyasını enine, uzununa, belgelerle, detaylı şekilde anlattığımda pek çok insanlar,  sivil toplum teşkilatlarından çoklu olumlu düşünceler, övgüler aldım, fakat “Neden TBMM, bu konu ile bağlı karar alamıyor?” Hocalı gibi katliama duyarlı olmamalarını anlamakta zorlanıyorum. Evet, hep diyorlar ki, gerçekten de Hocalı ’da soykırım yapılmıştır. Belgeler, resimler, öldürülen sivil insanların; ihtiyar, genç, çocuk, hamile kadınların nasıl vahşice, nasistçe öldürüldükleri ile bağlı resimler, dokümanlar elimde vardır, önlerine koyuram. “Ah”, “Of”, “Bu nasıl bir dahşet?”, “Bu bir soykırım”, diyenler çok çokturlar.

ERMENİLER, AZERBAYCANLILARI VAHŞİCE ÖLDÜRDÜLER

Ermeni lobbisi, olmayan bir soykırım olayını dünya devletlerinin Meclislerine dek götürüyor ve hayatta izi, belgesi olmayan olayı soykırım gibi niteliyorlar. ABD Meclisi de soykırım kararını almıştır.  O zaman TBMM’de oturan Milletvekilleri, önlerinde belgeler, resimler, dolu dolu binlerle öldürülmüş kişi ve kadınların, çocukların, kurşunlanmış, mermi ile parçalanmış cesetlerin resimlerine bakarak içleri sızılamıyor mu? Aynı millet evladı gibi kalpleri ağramıyor mu? Bu konu ne kadar, kaç yıl masada beklemelidir? Biz kardeşiz, kan bir kardeşiz, tarihi geçmişimiz vardır, örf adetlerimiz vardır. Her konuda, her kademede, tarihin bütün sayfalarında bakınız, biz ayni millet olarak yaşamışızdır.

ŞAH İSMAYİL İLE SULTANI BATILILAR DÜŞMAN YAPTILAR

Evet, Batılı devletler sevmediler Şah İsmayıl Hataiyi, adam XVI. yüzyılda kocaman Azerbaycan Türk Sefevi Devletini yaratmıştır ki, Derbend’den ta Tebrize dek, büyük bir Azerbaycan devleti vardı bir zamanlar. Ve Osmanlı ile komşu olmuştu; yani kardeşin sınırı Ağabeyinin sınırına dayalı olmuş, böylece Osmanlı güvenilir komşu ile sırt sırta dünyaya hâkim olma gücüne sahib olmuştu. İngilizlerin, Fransızların ve özellikle de Prussiya İmparatorluğunun işine yaramıyordu. Doğu’da kocaman Osmanlı İmparatorluğu, yanında da küçük kardeşinin devleti kurulmuş, Kuzey Kafkaslara dek uzanan coğrafyada yerleşiyordu. Gürcistan ve İrevan Hanlıkları Şah İsmayıl Hataiye vergi ödemeye tabi tutuluyordu. Batılı devletler ve Rusya başta olmakla, iki kardeş arasında sıcak çatışma  uyandırdılar, ateşler, iftiralar, söylentiler bürüdü memleketi, sonunda iki kardeş  savaş için Çaldıranda karşılaştılar. Onları bu savaşa iten timsahlar, balinalar arkada, perde dalında leşlerini bekliyor, sevinçleriyle kardeş savaşını izliyorlardı. Genç Şah İsmayıl Hatai, kendine ne kadar güvenmiş olsa da oturup konuşmalıydı, ikna etmeliydi, bu kardeşkanının akıtılmasını önlemeliydi. Sultan da suçludur, hadi diyelim ki, küçük kardeş yolunu azmış, ne biliyim, yanlış davranışlar yapmıştır; ya, oturun masa arkasında, konuşun, bitirin sorunlarınızı. Öte yanda İngiliz parmağı suyu bulandırıyordu, bu tarafta ise Alman, Fransız casusları, ötede leşi bekleyen Rusya vardı; tümü aktörler iş başındaydılar. Aralarında ateşlenen çatışmanın faturasını Hatai, mağlub olarak canıyla ödedi. Sonuçta, kocaman Azerbaycan Devleti dağıldı, ufalandı, Rusya ile İran arasında paylaşıldı ve bu günlere gelmiş bulunuyoruz.

ÇANAKKALE MEZARLIĞINDA AZERBAYCANLILAR DA VARDIR

Bütün bu tarihi geçmişimizi bile-bile TBMM  Milletvekilleri neler düşünüyor acaba? Belki XVI. yüzyılının tadını almış, Batı devletlerinin iftiralarını, hain planlarını, yeni modern senaryolarını mı bekliyordur? Çanakkale mezarlarında tek bir Ermeni mezarını bulamadım. Ölenler arasında kardeş Azerbaycan Türklerinin isimleri ise fazlasıyla vardır. Balkan savaşlarına gönüllü katılan, şair, yazar Ahmet Cavad gibiler az değiller. Ben bu topraklarda yaşayan bütün ırklardan olan insanlara, Türk insanlarına saygım vardır. Çünkü Çanakkale savaşlarında canlarını ölüme atmış, zafere ulaşmışlardır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu bu güzel memleket hepimizindir, bir santim toprağı uğrunda binlerle Mehmetçik şehit olmuştur. Hâlâ Allahu Akber Dağını hatırlayalım, 90-100 bin Mehmetçik-can kardeşlerim soğuk buzlar üzerinde öldüler. Neden öldüler? Vatan için, memleketin azatlığı için, bağımsızlığımız için, bu günün mutluluğu için, değil mi? Bugün Suriye topraklarında,  Libya’da kahraman Mehmetçikler şerefli görevlerini yürütmekteler. Canlarını bu memleket için vermiş nice-nice Mehmetçiyin ruhları şad olsun, Allah rahmet etsin. Şimdi soruyorum, yaşadığımız topraklarda meskunlaşan Ermeniler ve başka azınlıklar  neden bu güzelim Türkiye topraklarını bölmeye kalkıyorlar?  Neden aynı topraklarda yaşıyoruz? Neden Kandil Dağlarında “Ermeniyim, ama Türküm” diyen,  bağıran yoktur? Topraklarımızı parçalamaya kalkan, Ermenistan Cumhurbaşkanı kendi logosunda Ağrı Dağı’nın resmini kaldırmıyorlar? Neden 100 bin Ermenistan vatandaşı Türkiye’de çalışıyorlar? Diplomatik ilişkisi olmayan bir devletin vatandaşının Türkiye’de meskunlaşması doğru mudur? Bunu devlet adamları da basında defalarca dile getirdiler. Ama hiç soran var mı ki, düşman bir ülke vatandaşı burada ne yapıyor, ülkemiz aleyhine neler konuşuyorlar?  Buna hiç anlam veremiyorum. Gül gibi memleketin içine düşmanlar nasıl sokulmuşlardır, hayret bir şey.

HOCALI’DA ETNİK TEMİZLEME YAPILMIŞTIR

Tarihten de bellidir ki, Ermenistan kukla devleti Azerbaycanlıların bin yıllarla yaşadıkları topraklarda kurulmuştur. Bunun belgesini daha öncelerde “Ceviz Kabuğu” programında dinleyicilere canlı yayında gösterdim ve kaynakçaları da göstermiş oldum. Kendi topraklarımızın sahiplerini 1990-92 yıllarında dede-baba topraklarından kovdular, göç ettirdiler, çocukları, ihtiyarları, hamile kadınları acımasızca öldürdüler. Artı, Garabağ’ın en manzaralı, yeşil dağları, tepeleriyle çevrelenmiş Hocalı ilinde Ermeni çetelerince katliyam yapılmıştır. 1992 yılı, Şubat ayının 26’da Hocalı İli, dünya haritasından silinmiştir. Ermeni çetelerinin, Daşnaksütün partinin teröristleri 1913-15 yıllarında Kars’ta, Erzurum’da, Kahramanmaraş’ta yaptıklarından daha vahim bir trajediyi Hocalıda da yaptılar, çocuk, yaşlı, kadın, erkek bakmadan öldürdüler, derilerini diri diri soydular, kalplerini diri diri sinelerinden koparıp köpeklere attılar… Fransız gazeteci Jean-Yves Jinet’in gördükleri karşısında söyledikleri, katliyamın boyutunu da gösteriyordu: “Pek çok savaş hikayesi dinledim. Faşistlerin zulmunu işittim, ama Hocalıdaki gibi vahşete umarım kimse tanık olmaz”. Fransız canilerinin Cezayir’de Müslümanları garınca gibi yok etmeye kalktığını TV’deki belgeselde izledim, tüyleim ürpeşti, bakamadım. Naziler 7 milyon Yahudi’yi sobalarda yaktılar. Hocalıdaki son Ermeni katliyamını dünya hâlâ da iyi tanıyamyor. Rus Ordusunun 366. Alayı’ın da  desteği ile Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından ve başlarında Robert Kaçaryan’ın (Garabağ doğumlu, kolunda ve bileğinde Azerbaycan ekmeğinin kokusu vardır) olduğu Ermeni çeteleri, teröristleri tarafından o gece saldırısında 613 insan hayatını kaybetti: onların arasında 106 kadın, 63 çocuk, 70 yaşlı insan bulunuyordu.

HOCALI SOYKIRIMINI DÜNYA NEDEN TANIMIYOR?

Hocalıda yapılan katliam sırasında 8 aile tümüyle yok edildi; 25 çocuk öksüz kaldı; 130 çocuk velilerinden birini kaybetti. 487 kişi – bunlardan 76’sı  çocuk – yaralandı, sakat kaldılar. 150 kişinin kaderi hâlâ da belli değil. 1275 sivil esir alındı. Böylece Hocalı kenti dünya haritasından silindi. Şimdi bunları bir daha tekrar yazıyorum ve şöyle bir soruyla TBMM soruyorum: “Ulu Önderimiz, marhum Haydar Aliyev’in deha kelamlarından biri de “Aynı Millet, İki Devlet”tir. Yani, aynı anneden dünyaya merhaba demişiz, kanımız, ruhumuz da birdir, biz dopadoğru Türküz”. Bunu Türkiye’de TBMM salonlarında da defalarca duydum, her panelde, Sempozyumda da söylüyorum ve duyuyorum. Öyle ise sorun nedir, kardeşlerim? Neden TBMM gündeminde Hocalı soykırımı tartışılmıyor? Neden kardeşlerinize yapılan soykırım kararını alamıyoruz? Hem kardeş olacağız, hem de Hocalı soykırımına cevapsız kalacağız. Böyle kardeşlik olmaz, diyorum? Bu bazılarının kafalarında şöyle bir soruyu da gündeme taşıyor. Bunu düşünürken kendime de soruyorum – ne kadar bir-birimize samimiyiz? Yoksa kendimizi “samimi” olarak mı gösteriyoruz? Kan kardeşlerim, sizler bunun neresindesiniz?

CEVAP VER