Bizler İslâm kaynaklı isimler taşıyoruz ama bir zamanlar gerçek Müslümanların yaşadığı topraklarda oturan kötü miras yedileriz. Oysa İslâm, hayatımızın hiçbir kesiminde ve gönüllerde egemen değil. Namazı Kıl ve camileri bir kaç safı geçmeyen, haram kazançla kurban kesen, defalarca umreye gidip buradaki şubelerini doldurmayan ve sosyal hayatımızın hiçbir alanında İslâm’a bu yetkiyi vermeyen bir topluluğuz.

Müslüman olduğumuzu ileri sürüyoruz, ama görüntümüz, realitemiz, ahlakımız, edebimizle İslâm’ı kötülüyoruz. Yabancılara İslâm’ı antipatik gösteren somut örnekleri sunuyor, örnek yaşammış gibi futbolcularını filmlerini artistlerini ve şarkıcılarını çocuklarımıza idol ve model olarak veren taklidi hareketlerle ibadetler yapan, cemaat dayanışmayı kendi içinde yaşayan başkalarıyla yaşamayan mutlu birer bireyleriz. Hz. Muhammed’ s.a.v.in ümmetinden olduğumuzu söyleyerek yüce Allah’ın seçkin kulları olduğumuzu ileri sürüyor ibadette gevşek davranan ayetleri hadisleri işine geldiği gibi yorumlayan giyside, haramda, israfta günah da düşmanlıkta istikrarlıyız. Şeytan gibi düşmanımızla uğraşmıyor ve birbirimizle uğraşarak güç kaybediyoruz. Dünyanın dört bir tarafında zülüm ve işkence gören Müslümanları hiç mi hiç düşünmüyoruz.  Oysa Hz. Muhammed’ s.a.v.in öğrettiği din ve uyguladığı sistemi, hayatımızdan çıkarmış ve soyutlanmışız. Acınacak bu halimiz, Allah c.c. ayetlerini yalanladıkça yalanlayan doğru yolda olduğunu sanan dağlar taşlar tuzla buz oluyor da,  ayetteki tutum ve davranışta olmayan bizler… Büyük günah yükü altına giren batılılara benzemiyor muyuz?

Yüce kitabımızda Tövbe suresinde 24; “Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez. ” Sevgi ve muhabbet bunların hepsinde geçerli olduğu halde, Allah ve Peygamber sevgisine aykırı düşen küfrün velayetinden uzak dinî görevlerin yerine getirilmesini, umursamayan veya engelleyen her türlü sevgi ve ilişkiden uzak bir noktaya vardığı zaman, kendine göre icat ettikleri din sevgisi olanlar insanlıkta ve ahlâkta yükselemezler, hakkı ve hukuku ihlal ederler, eşler, akrabalar, çocuklar, komşular ve kardeşler arasında zulüm ve haksızlıklara sebebiyet verirler, her türlü bayağılığa rıza gösterirler vurdumduymazlığa, neme lazımcılığı ile de gerektiği zaman Allah yolunda mücadele edemezler, cihada gidemezler. Can ve mal, evlat ve iyal kaygısıyla her zillete, her alçaklığa boyun eğerler. Yüce Allah’ın dini burada yapılan ibadet ve amellerle ahreti rızasını kazanmak için,  Eşrefi mahlûk (değerli insan) olarak yaratan Kitabı ile kurallarını yaşamımıza koymamızı isteyen peygamberiyle destekleyen iki de melekle koruyan bir hayat sistemidir. Allah’a ve Resulüne itaat etmek demek, önce kendinde sonra çevresinde bu kuralları ve sistemi hayata egemen kılmak demektir. İnsan Allah’a itaat etmedikçe peygamberini kabul etmedikçe, Yüce Allah’a yakın olunamaz. Yüce Allah’ın dini ve sistemi nerede, biz neredeyiz? Acaba, yüce Allah’ın bizde hoşnut olmak istediği hallerini sergiliyor muyuz? Sabah ve yatsı namazı ile ilgili ayetlerde hadislerde ne kadar samimiyiz. Bizlere Otuz iki farzla ilgili konulara fetvalara odaklanan, ama 54 farzla ilgili siyasi, iktisadi ve içtimai durumlarına dikkat etmeyen kendince mutlu topluluğuz. Böylece doğru yolda olduğunu zanneden ve tartışma ayetlerinden korkmayan, birbirleriyle tartışan hocalar cemaatler, tarikatlar, inananlar kardeştir ayetinin maddi ve manevi ufkundan uzağız.  Bir an önce hep birlikte birleşip Allah’ın ipine sımsıkı sarılmanın gereğini yapmalı ve Müslümanların sıkıntılarına ahrete imansız gitmemelerinin engellerini hukukun içinde kalarak kaldırmanın yollarını aramalıyız.

Kendi kendilerini aklayan yüce şahsına üçlemeyle iftira atma günahı altına giren Hıristiyanlar, Üzeyir Allah’ın oğlu diyen o şaşkın Yahudiler ile birlikteki dâhili ve harici bedhahlar ile olmakla hem Dünyada hem de ahrette olmak üzmüyor mu? Helak olan kavimlerdeki yıkılma sebepleri ve durumları günümüzle örtüşmektedir. Üstünlük takva yerine, soy, sop, etnik yapı, ırkçılık akrabalık ve kayırmacılık ile oluşan mutluluk,  yaratıcının emirlerine uyuyor mu? Şarap haram, Pekmez helal; ikisi de üzüm suyu.. Kibir haram, Vakar helal; İkisi de insan huyu… Kabil zalim, Habil mazlum; İkisi de aynı ata soyu.. Cennet hak, Cehennem hak; İkisi de yolun sonu…

Ya Rabbi!.. Sen kötü sudan, kötü huydan, kötü soydan, kötü sondan bizleri koru. Amin…

Bahattin Demiray

CEVAP VER